Tefsir Dersleri.2 / (16-25 )kadar.

بسم الله الرحمن الرحيم Ders; 16-


مَا كَانَ لِلْمُشْرِكِينَ اَنْ يَعْمُرُوا مَسَاجِدَ اللهِ شَاهِدِينَ عَلَى اَنْفُسِهِمْ بِالْكُفْرِ اُولَئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ

وَفِى النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ - اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللهِ مَنْ اَمَنَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلاَخِرِ وَاَقَامَ الصَّلَوةَ وَاَتَى

Tevbe/17-18 * الزَّكَوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلاَّ اللهَ فَعَسَى اُولَئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ

17. Allah'a ortak koşanlar, kâfirliklerine bizzat kendileri şahidlik ederlerken, Allah'ın mescidlerini i'mar etme selahiyetleri yoktur. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır.
18. Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler i'mâr eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.
Âyetlerin Nüzul Sebebleri
Bedir savaşında Kureyş ulularından bir toplulukla birlikte o tarihte henüz iman etmeyen Abbas bin Abdulmuttalip (ra) de esir alınmıştı. Ashab-tan birkaç kişi bunları ayıplıyor. Hz. Ali de, Hz. Abbası Resulullah (sav)'tan ayrı düşmek ve onunla savaşmaktan dolayı kınıyordu. Bu ayıplama ve kınamalar üzerine Abbas (ra). «Siz bizim iyiliklerimizi ketmederek hep fenaklarımızı konuşuyorsunuz.» dedi. Sahabiler. «Sizin de mi iyiliğiniz var?» dediler. Abbas-(ra) ve diğer esirler. «Evet. bizim de iyiliğimiz vardır. Çün­kü biz Mescidül Haramı onarır, her sene Kabe-i muazzamanın örtülerini değiştirir, hac için gelenlere su dağıtırız» cevabını verdiler. İşte bunun üze­rine, «Allaha eş koşanların, kendi küfürlerine...» âyeti nazil oldu. (Vahidi. Esbab-ı nüzul. S. 138. Ebu Hayyan. Bahrül-Muhid. C. S. S. 18.)

Ayetlerin Açıklanması;

''Âyetteki ibarenin hem maddi, hem de manevi imarı ihata ettiğini söylemeye hiçbir mani yoktur. Alimlerin cumhurunun tercihi de böyledir. Âyetteki ibare buna delalet ettiği gibi bu cümlenin âyetin akışında aldığı yer de bunu iktiza eder.
Ebu Bekr el-Cessas şöyle der: «Mescidlerin imarı iki kasıtla olur. Birincisi onda ibadet yapmak ve' durmak, ikincisi ise inşası ve tamiridir. ( bak;Tefsiru-ayatil-ahkam / M.Ali es-Sabuni )

"Allah'ın mescidlerini imar etmeleri": Lügat manasıyla mescidi imar etmek; ona devam etmek, orada kalmak ve Allah'a ibadet etmek, onu inşa ve tamir etmektir.Mescidlerin imarı, maddî ve manevî olmak üzere iki çeşittir. Maddî imar; inşa ve yapımı, temizlenmesi, tefrişi, lambalarla aydınlatılması, mescidlere girmek ve mescidleri doldurmaktır. Manevî imarı ise, namazla, Allah'ı zikirle, itikaf ve ibadet için ziyaretle olur. Camide ilim okumak da, zikirden sayılır. Hatta o, zikrin en büyüğü ve en yücesidir.( bak;Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir )

'' O mescidlerde Allah’tan başka herkesin adının yüceltilmesine izin verdikleri halde Allah’ın adının yüceltilmesine izin vermeyen, Allah’a hayat hakkı tanımayan bu müşriklerin bu işle ne ilgileri olabilir ki? Namaz kılmak için mü’minleri o mescide sokmayan kimselerin o mescidin imarıyla ne ilgileri olabilir ki? Mescidlerde Allah’ın âyetlerinin açıkça duyurulmasına izin vermeyen, ancak kendilerinin izin verdikleri kadar duyurulmasına müsaade edenlerin bu mescidlerle ne ilgileri olabilir ki? Mescidleri aslî fonksiyonlarının dışına çıkaran, orada sadece kendi kanunlarını, kendi talimatlarını yüceltmeye çalışan, uyguladıkları şirk programlarıyla insanlarla o mescidler arasına barikatlar koyarak oraları cemaatsiz bırakanların o mescidlerle ne ilgileri olabilir ki? ( bak; Basairul-kuran/A.Küçük )
Sahih bir senetle Selman'ı Farisî'den rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber (s.a), «Evinde abdest aldıktan sonra mescide gelen kimse Allah Teâlâ'nın misafiri olur. Ziyaret edilenin hakkı misafirine hizmet etmektir» diye buyurmuştur. (Tabaranî)
Ebu Said el-Hudrî'den rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: «Mescide gelmeyi adet edinen bir kimseyi gördüğünüzde, o kimsenin mümin olduğuna şahitlik edin,» Hz. Peygamber (s.a) bunları söyledikten sonra mezkûr ayeti okumuştur.
(İmam Ahmed, Tirmizi, İbn Mâce, Hakim)


AYETİ KERİMELERDEN ALINACAK DERSLER

1-Ayeti kerimede Hakimi mutlak olan rabbimizinde buyurduğu gibi,gerek putlara,taşa toprağa tapmak
suretiyle ve gerekse Allahın nizamının dışında nizamlar edinmek,Allahu tealanın hakimiyyet sıfatını
inkar etmek suretiyle Şirke düşen müşriklerin mescidleri maddi veya manevi olarak imar etmeğe asla
hakları yoktur ve olamazda.Bunların kendi nefislerini ve kendilerine tabi olan ğafilleri kandırmak,
hayırlı amellerde bulundukaları ve mescidlere sahip çıkma mesajını verme gayretleri hakkında alimi
mutlak olan rabbimiz şöyle buyurmaktadır;“İnkâr edenlerin işleri engin çöldeki serap gibidir.
Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz.'' Nur/ 39

2- Allahın mescidlerini imar etmeğe hakkı olmayan Tağut ve müşrikler,dün nasıl Mescidi Harama sa-
hiplenip imar ve bakımını ellerinden bırakmak istemedikleri,muvahhid müminlerin Mescidi Harama
girmelerine engel olma adına her türlü eziyyet ve hileye başvurdukları gibi, bu görevi onlardan devir
alan günümüz Tağut ve Müşrikleride aynı yolu takip ettiklerini müşahade etmekteyiz.O gün mescidi
taş ve tahtadan yontulmuş putlarla doldurup onları yücelten atalarını adım adım takip eden zamanı-
mız müşrikleride Deccal Atalarını ve onun getirmiş olduğu siyasi put ve şirk kanunlarını mescidlere
taşıyıp onları methu sana etmekle yüceltmektedirler.Mescidlerin imar,idare vs.gibi icraat ve karar
ile sorumlu bakanlığını ellerinde bulundurmaları sayasinde mescidlerin yanısıra mihrab ve kürsüleri
nide ellerine geçirmişlerdir.İşte bu yönüyle mecidler esir durumunda ve esaret altında'dırlar.

3- Allahu teala ,hazreti Kuranda ''Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden,
namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler i'mâr eder.''
buyurmakta'dır.Dolayısıyla burada alacağımız mesaj Allahın mescidlerine madden ve manen sahip
çıkmak,küfrün ve kafirlerin tasallutundan kurtarma adına gereken gayret ve cehdi göstermektir.


4- Ayeti kerimeden alacağımız diğer büyük mesaj,Allahın evleri olan mescidlere gereği gibi sahip çık
mak ve oraların hakkını vermek'tir.Zira hem maddi ve hemde manevi imar bizim görevimiz'dir.
Nitekim islam uleması tefsirlerde'de naklettiğimiz gibi ''mescidlerin imarı iki yönlü'' demektedirler;
Mescidleri bina etmek,onarıp tamiratını üstlenmek,temiz tutmak ve gözetmek suretiyle maddi imar.
Sonrada oralarda cemaat halinde namazları eda etmek,rabbimizin adını yüceltmek ve onu sabah,ak-
şam anmak ve zikretmek suretiyle manevi olarak sahip çıkmakla olur.

5- Ancak bugün maalesef mescidler ihmal edilmektedirler.Bir çok mescid ve camilerde sabah ve yatsı
namazlarında birkaç kişi ancak bulunmakta ve hatta bazı yerlerde birkişi dahi olmamakta'tır.Rama-
zanda dolup taşan cemaatı vakit namazlarında görmek mümkün değil.Oysaki sahabe'i-ikram hazarat
larının vakit namazlarında bir arkadaşını göremediğinde acaba ne oldu yoksa(haşa) nifakmı var diye
telaşası hepimizce malumdur.Rabbimizin buyurduğu gibi mescidlerin kadru kıymetlerini bilip,orala
ra maddi ve manevi sahip çıkmak ve yine o mübarek yerleri şenlendirmek hiç şüphesiz muvahhidle-
rin başlıca vasıfları ve imanlarımızın gereğidir.Rahman ve rahim olan rabbimiz bizleri mescidlere
gereği gibi sahip çıkmak suretiyle hakkını eda eden,tağutların ellerinde esir olan mescidleri esaret-
den kurtarma adına gereken çaba ve gayretini gösteren salih kullarından eylesin. Allahümme Amin.
بسم الله الرحمن الرحيم Ders; 17-


يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى اَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْ
Maide/51 * اِنَّ اللهَ لاَ يَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
“Ey İnananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır. Allah zulmeden kim­seleri doğru yola eriştirmez.”

Ayeti kerimenin nuzul sebebi;
İbni İshâk, İbni Ebi Şeybe, İbni Cerîr, İbni Ebi Hatim ve Beyhakî, Ubâde b. es-Sâmit'in şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Kaynuka oğulları savaşınca Abdullah b. Ubeyy b. Selûl onların işleriyle ilgilendi ve onları savunmaya ko­yuldu. Ubâde b. es-Samit de Resulullah (s.a.)'m huzuruna vardı ve onlarla ant­laşmasından Allah'a ve rasulüne karşı beri olduğunu bildirdi. Ubâde b. es-Sâ-mit, Hazrec kabilesinden bir kişi îdi. Onun da Kaynuka oğullarıyla tıpkı Ab­dullah b. Ubeyy gibi antlaşması vardı. Ubâde, Resulullah (s.a.)'ın huzurunda onlarla olan antlaşmasını bozdu ve kâfirlerle antlaşmasından ve onları veli edinmekten beri olduğunu ifade etti. İşte bu sebeple onun ve Abdullah b. Ubeyy'in hakkında Maide suresinde yer alan: "Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları veli edinmeyin..."buyrukları nazil olmuştur. ( Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir )Ayrıca bak;< Et-Taberi,Taberi Tefsiri/Vahidî, Esbâbu'n-Nüzûl>

Açıklama
''Yani kim müminleri bırakıp Yahudi ve Hiristiyanları veli edinirse, şüphesiz ki, o da onlardandır. Her kim de bu Yahudi ve Hiristiyanları sever, müminlere karşı onlara yardımcı olursa, o da onların dinine mensup ve onların dininden bir kimse olur. Hiç bir kimse bir başkasını onun durumuna, onun di­nine, üzerinde bulunduğu hale razı olmadığı sürece veli edinmez. Onu ve dinini beğenecek, ona razı olacak olursa bu sefer ona muhalefet eden ve onu kızdıran şeye de düşmanlık eder, böylelikle onun hükmü veli edindiği kimsenin hük­müyle aynı olur.'' ( bak; Tefsiri İmamı Taberi )

Şanı Yüce Allah kâfirleri veli edinen kimselerin, müminler cemaatinden ayrılmış olacağını ilân etmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Sizden her kim onları veli edinirse o da onlardandır." Çünkü o veli edindiği kimseler, Allah'a ve rasulüne nasıl muhalefet ettiyse, o da onlara öylece muhalefet etmiştir. Onlara düş­manlık etmek vacip olduğu gibi, böyle birisine de düşmanlık etmek vaciptir. Onlara cehennem atılmak vacip olduğu gibi, onları veli edinenlere de bu vacip olmuştur. Böylelikle o da onlardan, yani onların arkadaşlarından demektir.'' (Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir)

بسم الله الرحمن الرحيم

اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ اَمَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلوَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ * وَمَن

Maide/55-56 * يَتَوَلَّ اللهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ اَمَنُوا فَاِنَّ حِزْبَ اللهِ هُمُ الْغَالِبُونَ

''Sizin veliniz yalnız Allah, onun rasulü ve namaz kılan, zekât veren, rükû eden müminlerdir.Her kim
Allah'ı, peygamberi, mü­minleri veli edinirse muhakkak ki, ga­lip gelecek olanlar Allah'ın Hizbidir.''

Ayeti kerime Hakkında;
''Her kim işini Allah'a havale eder, rasulünün emirlerine bağlanır, Müs­lümanları veli edinirse işte o Allah'ın hizbindendir. Allah'ın hizbi ise Allah'ın askeri, dininin yardımcıları, onun emirlerinin uygulayıcıları, yasaklarından da kaçınan kimselerdir. İşte bu niteliklere sahip olanlar galip gelecek olanlardır: "Şüphesiz ki bizim askerlerimiz, elbette onlar galip gelenlerdir." (Sâffât 37/173)
(Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir / bak;İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an)

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden kişi kimi dost edineceğine iyi baksın.” (Ebû Dâvûd, Edeb: 16-Tirmizi)

Bakara/ 120 *........ وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ
''Sen, dinlerine uymadıkça Yahudiler de, Hiris­tiyanlar da, senden asla hoşnûd olmazlar.'' Bakara/120

Âyetin nüzul sebebi: Yahudiler ve hıristiyanlar Peygamber (s.a)'dan ba­rış ve ateşkes antlaşmaları yapmasını istiyor, Peygamber (s.a)'e İslâm'a gire­cekleri vaadinde bulunuyorlardı. Allah ona, onların kendisinden dinlerine uy­madığı sürece razı olmayacaklarını bildirdi ve onlara karşı cihad etmesi emrini verdi. Aralarında Ebu Hanife, Şafiî, Davud, Ahmed b. Hanbel'in de bulunduğu bir grup ilim adamı bu âyet-i kerimeye dayanarak küfrün tek bir millet ol­duğunu söylemişlerdir. Çünkü yüce Allah: "Onların milletine (dinine)" di­ye buyurarak "millet" kelimesini tekil olarak zikretmiştir.
( İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an
Merhum şehid, Seyyid Kutub (r.alh)de şunları söyler;

"Yahudiler ile hıristiyanlar seninle savaşmaya, sana tuzak kurmaya devam edecekler, seninle barış yapma yacaklar, senden hoşnut olmayacaklardır. Ancak sen bu görevi ihmal ettiğin, bu gerçeği savunmaktan vazgeçtiğin ve bu kesin hidayeti bırakarak onların az önce anlatılan sapıklıklarını, müşrikliklerini ve sakat zihniyetlerini onayladığın takdirde seni severler, senden hoşnut olurlar."
( Fi'zilalil-Kurani/S.Kutub)
Yine bu ayeti kerime hakkında aşağıdaki güzel açıklamalarda bulunulmuştur;
Sen onların milletine girinceye kadar. Hiçbir zaman bir Yahudi, bir hıristiyan müslümandan razı olmaz, müslümanı dost ka­bul etmez ve etmeyecek de. Ama ne zaman ki müslüman tevhidi, İslâm’ı, imanı, Kur’an’ı, Rasûlü, Allah’ı, kitabı bir tarafa bırakır da yahudi ve hıristiyan inancına girerse, bunu kesinkes ispatlar ve onlar gibi bir hayata, onlar gibi bir imana, onlar gibi bir düşünceye boyun eğerse, işte o zaman onlar kendilerinden razı olabilirler. Yâni o dinini terk eden Müslüman-dan ancak razı olurlar. Aksi tak­dirde tarihin hiç bir devrinde, hiç bir toplumunda gerçekleşmeyen bir şeydir bu. Yahudi ve hıristiyanların müslümanlardan razı ol­ması.'' ( Besairul-kuran/ A.Küçük )

AYETİ KERİMELEREDEN ALINACAK DERSLER

1-Şanı yüce olan rabbimiz Ehli kitap olan yahudi ve nasranileri dost ve veliler edinmeği müminlere ke-
sin ifadelerle yasak kılmaktadır.Üzeyir (Haşa) Allahın oğlu diyen,İsa (Haşa) Allahın oğlu diyen,ken-
dilerine gönderilen mukaddes kitaplarına ihanet edip tahrif ve tebdil eden bir topluluğa gönülden
sevgi,muhabbet ve dostluk beslemek,tüm noksanlıklardan münezzeh olan rablerini birleyen tevhid
ehline asla yakışmaz,imanlarıyla bağdaşmaz.Ancak islamın müsaade ettiği bazı şartlarda ve beşeriy
münasebetler icabı konuşmak,görüşmek ,hastalık durumunda ziyaret etmek gibi fiiller müstesna'dır.

< Dost ve veli edinme anlamında yasak olan sevgi ve muhabbete bir kaç misal verecek olursak:>

a) Genel manada dost ve veli edinmek,onlara özenme neticesinde tabi olup arzularına uymak ;
„ Müminler müminleri bırakıp kâfirleri veli (dost) edinmesin. Kim bunu yaparsa Allah'a dostluğu
kalmaz. „ A.Imran/28
''Ey iman edenler, kendilerine kitap verilenlerin, bir kısmına uyarsanız İman etmenizden sonra sizi kâfirliğe çevirirler'' A.İmran/100

b) Küfür ve şirklerine rağmen sevgi ve muhabbet beslemek suretiyle dost ve yardımcılar edinmek;
„Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen
gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar Rabbiniz olan Allah'a
inandığınızdan dolayı, Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar.“ Mümtehine/ 1

c) Güvenmek ve onları sırdaş edinmek suretiyle dost ve veliler edinmek;
„Ey iman edenler! Sizden olmayan kişileri dost veya sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak ve size kötülük etmekten asla geri durmazlar ve sizi sıkıntıda görmekten hoşlanırlar.“ A.Imran/118
'' Eğer Allah’a, peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı, onları veli edinmezlerdi. Fakat
onlardan bir çoğu fasık kimselerdir.” (Maide/80-)
d)Mudahane (yağcılık ve yaltaklık)yapmak suretiyle onlara yanaşmak dostluk izhar etmek;
''Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.'' Kalem/9
İbn Cüzeyy şöyle der: Müdâhane lüzumsuz yere yumuşak davranmak ve yağcılık etmektir. Rivayete göre, kâfirler Hz. Peygamber (a.s.)'e, "Sen bizim ilahlarımıza ibadet edersen, elbette biz de senin ilahına ibadet ederiz" dediler ve bunun üzerine bu âyet indi. ( bak;Safvetüt-Tefasir/M.Ali es-Sabuni)

2- Bu gün islam ülkelerinin başına tasallut olmuş mürted ve müşrikler,Allahu tealanın ''onların dinleri-
ne tabi olmadıkca senden asla razı olmazlar'' buyruğuna,resulunun (s.a.v) ''Küfür milleti tek millet'-
tir ''söz ve ikazlarına rağmen,yahudi ve hırıstiyanlardan medet umup onlarla dost ve müttefik olma
gayretiyle çırpınmakta'dırlar.Bunların gözleri kör,kulakları sağır,kalpleride dumura uğramıştır.

3- Bu ayeti kerimeler; Bu gün ehli kitapla diplomatik,askeri ve siyasi ilişkilerinin zedelenmemesine
son derece titizlikle önem verip gayret gösteren Tağut ve müşriklerin, bu gayret ve sevdaları uğruna
ehli-kitabın muhtelif bölgelerde muvahhidlere karşı yapmakta oldukları savaş ve katli'amlarında'da
onlara arka çıkıp destek verdiklerinden dolayı onlar gibi müşrik ve kafir olduklarını bildirmektedir.
Ayette, kafirleri dost edinenin, kafirlerden olduğunu bildirmektedir. Kurtubi (r.alh) şöyle der:
“Allahu Teala’nın “içinizden kim onları veli edinirse” buyruğu, kim onlara müslümanlar aleyhine
destek verirse, “muhakkak o da onlardandır” demektir. Allahu Teala bu ayetle, böylesinin hükmünün
onların hükmü gibi olacağını beyan etmektedir. ( bak; Tefsiri- Kurtubi )
Seyyid Kutub (r.alh) şöyle der: “Müslümanların söylediklerini söylemelerine ve müslümanların
düşmanlarına yardımda bulunmak gibi bir davranışın yalanladığı şehadet cümlesini tekrarlamalarına
rağmen onlar kâfirdirler.” ( bak; Fi'zilalil-Kurani/Şehid Seyyid Kutub)
Şeyh Abdullatif Alu’ş-Şeyh şöyle der: “İslam’ın aslını bozan en büyük ve en kötü günah, Allah’ın düşmanlarına yardım etmek, onlara destek olmak ve onların dini ve izhar etmiş oldukları şirkleri adına çabalamaktır. ( Müşriklerle dostluk kurmak / Şeyh Ebu Basir et-Tartusi)

4- Allahu tealadan dua ve niyazımız,bizlere kendi dost ve velilerini dostlar ve veliler edinmeyi,ve yine
kendi düşmanlarını gerçek manada düşmanlar edinip hakka tabi olan salih kullarından eylesin.Amin
بسم الله الرحمن الرحيم Ders; 18-


* وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

''İçinizden hayra çağıran, mârufu emredip münkerden alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.'' A.İmran/104
Açıklaması;
Yüce Allah, İslâm ümmetine, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoymakla görevli bir cemaatin oluşturulmasını emretmektedir. İşte bu mü­kemmel insanlar dünya ve ahirette kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Bu ce­maatin sözü geçen anlamda uzmanlaşması iyiliği emredip kötülükten sakındır­manın her bir kimseye kendi durumuna göre farz olmasına mani değildir. Nite­kim Müslim'in Sahih'inde Ebu Hureyre'den sabit olduğuna göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Sizden kim bir kötülük (münker) görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle. İşte bu imanın en zayıf halidir." Bir diğer rivayette de, "Bunun gerisinde imandan bir hardal tanesi kadar dahi eser yoktur." diye buyurulmaktadır. Ahmed, Tirmizî ve İbni Mace Huzeyfe b. el-Yemân (r.a.)'dan Resulullah (s.a.)'ın şöyle buyurdu­ğunu rivayet etmektedirler: "Nefsim elinde olana yemin ederim, ya iyiliği emre­der münkerden alıkoyarsınız yahut da fazla zaman geçmeden Allah kendi ka­tından üzerinize bir azap gönderecektir. Sonra ona dua edeceksiniz de O da si­zin duanızı kabul etmeyecektir." < Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir >

* ........كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ

'' Siz, insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Mâru­fu emreder, münkerden alıkorsunuz ve Allah'a inanırsınız.'' A.İmran / 110

Ayeti kerimenin nuzul sebebi ;

Ayet-i kerimenin nüzulü ile ilgili olarak Ikrime ve Mukatil şöyle de­mişlerdir: Bu ayet-i kerime İbni Mes'ud, Ubeyy b. Kab), Muaz b. Cebel ve Ebu Huzeyfe'nin azatlı kölesi Salim hakkında nazil olmuştur. Şöyle ki: Yahudiler­den Malik b. es-Sayf ile Vehb b. Yahuza kendilerine, "Bizim dinimiz sizin bizi çağırdığınız dinden hayırlıdır. Biz de sizden daha hayırlı ve daha üstünüz" de­diler. Bunun üzerine Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi.
Yüce Allah İslâm ümmetinin şu ana kadar var olmuş ümmetlerin en ha­yırlısı olduğunu haber vermektedir. İyiliği emredip münkerden alıkoymaya de­vam ettiği, Allah'a doğru, samimî ve eksiksiz şekilde iman ettiği sürece de öyle kalmaya devam edecektir. İyiliği emredip münkerden alıkoymasının imandan önce söz konusu edilmesinin sebebi bunun Müslümanların başkalarına olan üstünlüğünü açıkça ortaya koyan en önemli özellikleri olduğundan dolayıdır. ( Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir )

İbni Kesir (r.alh)Tefsirinde; ''Yani:Onlar ümmetlerin en hayırlısı ve insanların, insanlar için en faydalı olanlarıdır. Bu sebeple Cenâb-ı Hak: «İyiliği emreder, kö­tülükten alıkorsunuz ve Allah'a inanırsınız.» buyuruyor.''
İmâm Ahmed diyor: Bize Ahmed İbn Abdülmelik... Dürre Bint Ebu Leheb'den rivayet etti ki o şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v) minberde iken bir adam kalktı ve: Ey Allah'ın Rasûlü, insanların en hayırlısı hangisidir? diye sordu, Allah'ın Rasûlü :
''İnsanların en hayırlısı Kur'an'ı en güzel okuyan, Allah'dan en çok korkan, en fazla iyiliği emredip kötülükten alıkoyan, en fazla sıla-i rahimde bulunanlardır,'' buyurdular. ( bak,Tefsiri İbni Kesir )

Enfal/25 * وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْمِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
“Aranızdan yalnız zâlimlere erişmekle kalmayacak fitneden sakının, Allah'ın azabının şiddetli
olduğunu bilin.” Enfal / 25

Ayeti kerime hakkında
Süddî: Özellikle Bedir ehli hakkında nazil olmuştur. Cemel vak'ası günü musibete duçar kaldılar, birbirlerini öldürdüler, der. îbn Abbâs'tan rivayetle Ali İbn Ebu Talha ise «Bir de fitneden sakının ki; içiniz­den yalnız zulmedenlere erişmekle kalmaz.» âyetinde, özellikle Hz. Pey­gamber (s.a.) in ashabının kaydedildiğini söylemiştir. Bu âyetin tefsi­rinde yine İbn Abbâs'tan rivayetle Ali İbn Ebu Talha der ki : Allah Teâlâ mü'minlere, aralarında ona karşı susmak suretiyle münkeri ka­bullenmemelerini emreder. Eğer münkeri kabullenecek olurlarsa Allah Teâlâ hepsine birden azâb eder. Bu. gerçekten güzel bir açıklamadır. Bu sebepledir ki Mücâhid, «Bir de fitneden sakının ki; içinizden yalnız zul­medenlere erişmekle kalmaz.» âyeti hakkında : Bu dahi sizin içindir, de­miştir. < bak,Tefsiri İbni Kesir >

İbni Adil-Berr'in naklettiğine göre değiştirmeye gücü yettiği halde de­ğiştirmekten dolayı eziyet görmeyip kınamadan başka birşey ile karşılaşmaya­cak kimselerin münkeri değiştirmelerinin farz olduğu üzerinde Müslümanlar icma etmişlerdir. < Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir >


AYETİ KERİMELERDEN ALINACAK DERSLER

1-Gerek yukarıda zikrettiğimiz ve gerekse burada zikredemediğimiz diğer ayeti kerimelerden açıkca
anlaşılan ve istenen, müminlerin emri bil maruf ve nehyi anil münker yani; Allah ve resulunun emir-
lerini insanlara bildirmek,yine Allah ve resulunu yasak ve haram kıldıklarınıda bildirip men etmek
durumunda olduklarıdır.Yani bu görev müminlere farz kılınmıştır.

2-Allahu teala marufun emrini,münkerinde nehyini müminlerin en başlıca vasıfları olarak zikir buyur-
makta,ve yine aynı görevin aksini yapanlarında münafıklar olduğunu beyan buyurmaktadır;

''Münafık erkeklerle münafık kadınlar da birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder iyilikten alıkoyarlar.'' (67)
'Mü'min erkeklerle ve mü'mlne kadınlar birbirlerinin velileridir. Bunlar iyiliği emreder, kötülüktende vazgeçirmeye çalışırlar...'' Tevbe/67/71

3-Binaen aleyh,yüce rabbimizin muvahhidlere ikram buyurduğu bu güzel vasfı hak'edememiş olan
bazı gurup ve teşkilatların,kendilerini izledikleri yanlış ve hatalı ve hatta bir çoğunun tevhidle hiçbir
alakası olmayan,aksine kendilerini harama ve şirke düşüren ahval,akval ve gidişatlarından dolayı uya-
ran muvahhidlere öfke ve gazabla; '' Efendim,niçin müslümanlarla uğraşıyorsunuz.Hatalıda olsa
herkez kendine göre doğru bildiği şekilde islama hizmet etmekte'dir.'' demelerine şahid olmaktayız.
Ancak, bütün bir insanlığın faydasına ve menfaatına olan bu ulvi görevden asla vaz geçemeyiz.Zira
bu bizim imanımızın gereği olan, rabbimizden bizlere gelen mübarek ve mukaddes bir emir'dir.

4- O halde, ''Tevhide evet,Şirke hayır'' diyen muvahhid davetciler olarak yapmamız gereken şey;
Kınayıcıların kınamasına,zalimlerin tehditlerine aldırmadan yolumuza devam etmektir.Başta kendi
nefislerimize olmak üzre,tevhidi sınırları zorlayan,haram ve münkeratlarla iştiğal eden müslüman-
lara ve nihayet kendilerinin menfaatlarına bütün insanlara emri bil maruf-nehyi anil münker yapmak.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Ders; 19-



Saf-2,3* يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لاَ تَفْعَلُونَ -كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللهِ اَنْ تَقُولُوا مَا لاَ تَفْعَلُونَ
“Ey inananlar! Yapmadığınız, (yapmayacağınız) şeyi niçin söylersiniz? Yapmadığınız şeyi yaptık demeniz, Allah katında büyük gazaba sebep olur.” Saf / 2,3

Ayeti kerimenin nuzul sebebi;

Taberî'nin İbn Humeyd kanalıyla Ebu Salih'ten rivayetle zikrettiği bir habere göre Rasûlullah (sa)'ın ashabından bazıları: "Allah'a en sevgili ve en faziletli amelin hangisi olduğunu bilsek (de onu işlesek)." dediler de bunun üzerine "Ey iman edenler, sizi elîm bir azâbdan kurtaracak bir ticareti göstereyim mi size?" (Saff, 61/10) âyet-i kerimesi nazil oldu. Ancak böyle konuşanlardan bazısı bu âyet-i kerimenin nazil olmasından hoşlanmadılar da bunun üzerine "Ey iman etmiş olanlar, yapmıyacağınız şeyleri niçin söylersiniz?" âyet-i kerimesi nazil oldu. ( bak,Tefsiri İmam Taberi )
Muhammed b. Ka'b dedi ki: Yüce Allah Peygamberine Bedir şehidlerinin sevabını haber verince, Ashab: Şahid ol, Allah'ım dediler. Andolsun biz bir savaşta bulunacak olursak, şüphesiz o uğurda bütün gücümüzü harcayacağız; fakat Uhud günü kaçtıklarından ötürü Allah bu davranışları sebebiyle onları ayıpladı.
Katade ve ed-Dahhak dediler ki: Bu buyruk -hiç de böyle bir şey yapmadıkları halde-: Biz cihad ettik ve çeşitli belâ ve sıkıntılara maruz kaldık, diyen bir topluluk hakkında inmiştir. (Tefsiri İmam Kurtubi)

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bakara-42 * اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ اَفَلاَ تَعْقِلُونَ

'' Siz insanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz? Halbuki Kitab'ı da okuyup durursunuz. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?'' < Bakara- 44 >

Ayeti kerimenin nuzul sebebi;

İbn Abbâs'tan rivayet edildiğine göre yahudi âlimleri kendilerini takib edenlere ve kendilerine uyanlara Tevrat'a uymayı emrediyor fakat Muhammed (s.a.v)'ın niteliklerini inkâr etmek suretiyle de Tevrat'a aykırı hareket ediyorlardı.
İbn Cureyc der ki: Yahudi âlimleri, Allah'a itaate teşvik ediyor, buna karşılık bizzat kendileri Allah'a isyanı gerektirecek günahları işliyorlardı.
Bir diğer grup da şöyle demiştir: Sadaka vermeye teşvik ettikleri halde kendileri cimrilik gösteriyorlardı. Bu rivayetlerin ifade ettikleri anlam birbirlerine yakındır.
< İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an >

''Allah Teâlâ yahûdîlerin yaptıkları bu davranışı kınamış ve onların kendileri hakkında yanılmalarından dolayı onları uyarmıştır. Onlar hayrı emrediyorlar ve kendileri, yapmıyorlardı. Maksad onların iyiliği emredip kendilerinin yapmamaları değil, yapmadıkları halde emretmeleridir. Çünkü iyiliği emretmek; herkes için bir görevdir. Ancak uygun olan; emredilenle birlikte iyiliği kişinin kendinin de yapması ve onlardan geri kalmamasıdır. < Tefsiri İbni Kesir (r.alh) >

'' Başkalarını iyiliğe çağırıp da bu çağrıya ters düşen davranışlarla ortaya çıkmak, insanların vicdanlarında sadece bu çağrıyı seslendirenlere karşı değil, çağrı konusu olan davaya karşı da şüphe uyandıran büyük bir musibettir. Bu musibet, insanların kalplerinde ve kafalarında kargaşa doğurur. Çünkü bir yandan parlak sözler dinlerken öbür yandan çirkin davranışlar gören insanlar, sözle davranış arasındaki bu çelişki karşısında bocalarlar; inançlarının ruhlarında tutuşturduğu ateşin harareti söner; imanın kalblerinde parıldattığı aydınlık kaybolur; din adamlarına karşı güvenlerini yitirdikten sonra artık bu adamlar tarafından temsil edilen dinin kendisine karşı da güvenlerini kaybederler.
< Fizilalil-Kurani/ Şehid, Seyyid Kutub (r.alh) >

En-Nehaî dedi ki: Üç ayet-i kerime insanlara kıssa yoluyla öğütler vermeme engel oldu: "İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?" (el-Bakara, 2/44); "Size yasakladığım şeylere kendim uymayarak size (emrettiklerime) aykırı davranmak istemiyorum" (Hud, 11/88) buyrukları ile: "Ey İman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?" buyruğudur. < Tefsiri İmam Kurtubi, el-Cami....>

Rasulullah (s.a) ise şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde azabı insanlar arasında en çetin olacak kimse yüce Allah'ın kendisini bilgisiyle faydalandırmadığı ilim adamı olacaktır."
< Hadisi İbn Mace Sünen'inde rivayet etmiştir >

AYETİ KERİMELERDEN ALINACAK DERSLER

1- "Yapmayacaklarınızı niçin söylüyorsunuz?" Ayeti kerimesinde kısaca şunlara işaret edilmekte'dir;
a) Kişinin yapamayacağı şeyi söylemesi ve yapamadığı takdirde rezil ve rüsvay olmasına.Nitekim bir
hadis'te kişinin yapamayacağı işe girişmesinden ötürü kendi izzet ve şerefini zedeleceğine işaret
edilmekete'dir.
b) İbadet,taat vs.gibi her hangi bir hususta bir işi yapmaya taahhüt eden kimsenin bu ahdine vefa gös-
termesinin üzerine bir vecibe olduğu,aksi takdirde Allahu tealaya asi olacağına işaret edilmekte'dir.
"Münafığın üç alameti vardır. Söz verdiğinde sözünden döner, yalan konuşur ve emanete hıyanet
eder." < Buhari ve Müslim >

3- Allahu tealanın ;'' Siz insanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?....'' ayeti celilesinden alı-
cak ilahi mesaj; Kişi insanlara marufu ve iyiliği emretmeden önce,evvela kendi nefsinde bunu tatbik
etmek ve uygulamak durumunda olduğu'dur.Hasan Basrî şöyle der: “İnsanlara uygulamanla, fiilinle
nasihat et; sadece sözlerinle değil.'' Nitekim israiloğullarının ilim adamları,hahamları insanlara iyiği
emrettikleri halde kendi nefislerinde uygulamadıklarından dolayı Allahu tealanın gazabına uğradılar.

4- Davetci müslüman, davet etmekte olduğu şeyleri kendi nefsinde uygulayan ve tatbik eden bir şah-
siyet olmak durumunda'dır.Sözüyle özü,fikriyle zikri,iddiasıyla icraatı bir olan bir şahsiyet olmalıdır.
Merhum Seyyid Kutubun(r.alh)da dediği gibi;''İnsanın söylediği söze gerçek anlamda inanmış
sayılabilmesi için, kendi uygulamaları ile sözlerine tercüman olması, ağzından çıkan sözün
davranışlarına yansıması gerekir. O zaman sözleri cazibeli ve etkili olmasa bile insanlar kendisine
inanırlar, sözlerine güven duyarlar.'' Rahman ve Rahim olan yüce rabbimizden duamız,bizleri çağrıla-
rıyla, yaşantı ve icraatları bir olanlardan eylesin.Kendi nefislerini unutanlardan eylemesin.Allh,Amin

بسم الله الرحمن الرحيم Ders; 20-


قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ اَزْكَى لَهُمْ اِنَّ اللهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ* وَقُلْ
لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلاَ يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ اِلاَّ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ
Nur/30-31 * بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ
30-''Mümin erkeklere söyle, gözlerini (harama karşı) yumsunlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha temizdir. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarından haberdardır.''
31-Mümin kadınlara söyle, gözlerini (harama karşı) yumsunlar, ırzlarını korusunlar. Görünmesi zaruri olanlar hariç ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar....'' Nur; 30-31

Ayeti kerimenin nuzul sebebi;

İbni Merduveyh, Hz. Ali'den (r.a.) rivayet ediyor ki: Rasulullah (s.a.) zamanında bir adam Medine yollarından birinde bir kadına baktı. Kadın da ona baktı. Şeytan bunlara birbirlerinden hoşlandıkları için birbirlerine baktıkları şeklinde vesvese verdi. Adam o kadına bakarak bir duvarın yanında yürürken önüne başka duvar çıktı. Duvara çarptı, burnu kırıldı. Adam bunun üzerine:
- Allah'a yemin olsun ki Rasulullah'a (s.a.) gidip bu durumu haber vermeden kanı yıkamayacağım, dedi. Peygamberimiz'e (s.a.) gelip olayı anlattı. Peygamberimiz (s. a.) ;
- Bu, senin günahının cezasıdır, dedi. Cenab-ı Hak "Müminlere söyle. (Harama karşı) gözlerini yumsunlar." ayetini indirdi. < Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir >

Mukatil ibn Hayyân anlatıyor: Bize ulaştığına göre -En doğrusunu Allah bilir- Câbir ibn Abdullah şöyle nakletmiş: Esma binti Mürşide, Harise oğulları içindeki yerinde (bir rivayette hurmalığında) iken kadınlar onun yanına izâr (üst elbise) giymemiş, ayaklarındaki halhallar, göğüsleri ve saç örgüleri görünür halde girmeye başlamışlar. Esma: "Bu ne kadar çirkin!" demiş ve bu olayın akabinde Allah Tealâ: "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar..." âyet-i kerimesini indirdi.'' < bak,Tefsiri İbni Kesir (r.alh) >

'' Kadınlar o dönemde başlarını örttükleri takdirde, başörtülerini sırtlarının arka tarafına salıverirlerdi. en-Nekkaş der ki: Nabatilerin yaptıkları gibi yaparlardı. Böylelikle boyun ve göğüs kısımları, kulakları da örtülmeksizin açıkta kalırdı. Yüce Allah da başörtülerini yakalarının üzerine bükmelerini emretmektedir. Bunun şekli de kadının başörtüsünü göğsünü örtmek maksadı ile yakasının üzerinden geçirmesidir. < İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an >

Buhârî'nin rivayetine göre Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir:''Allah, ilk muhacir hanımlara rahmet buyursun. "Başörtülerini de yakalarının üzerine İndirsinler" buyruğu nazil olunca, çarşaflarını yırttılar ve onlarla başlarını örttüler.'' < Buhâri, Tefsir 24. sûre 12; Ebû Davûd, Libâs 30 >

Ümmü Seleme Meymune ile birlikte Rasulullah'ın yanında idi. O sıra İbni Ümmi Mektûm çıkageldi. Peygamberimiz'in (s.a.) huzuruna girdi. Bu örtünme ile emredildiğimizden sonra idi. Peygamberimiz (s.a.):- Ondan sakınarak örtünün, buyurdu. Dedim ki:
- Ya Rasulallah! O âmâ değil mi? Bizi görmüyor ve tanımıyor değil mi? Peygamberimiz (s.a.):
- Peki! Siz ikiniz kör müsünüz? Sizler görmüyor musunuz?. < Ebu Davud ve Tirmizî >
Muvattada. Hz. Aişe'nin (r.a.) yanına gelen âmâ sebebiyle örtündüğü rivayet edilmiştir. Bunun üzerine Hz. Aişe'ye:- Amâ sana bakmaz, denildi. Hz. Aişe (r.a.):- Fakat ben ona bakıyorum, dedi.

Başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar." Yani saçlarını, boyunlarını ve göğüslerini örtmek için başörtülerini göğüsleri üzerine bıraksınlar. Burada "Vel yadrıbne" kelimesi bıraksınlar; aşağıya doğru salsınlar, demektir, "humür" kelimesi ise kadının başına örttüğü örtü manasındaki "hımar" kelimesinin çoğuludur. < bak, Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir >


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن
Ahzab/59 * يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَاللَّهُ غَفُوراً رَّحِيماً
“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.” Ahzab / 59

Ayeti kerimenin nuzul sebebi;

Bu âyetin nüzulünden önce mü'minlerin hanımlarından herbir kadın ihtiyacını görmek için dışarı çıkar, bazı günahkârlar cariye olduğunu zannederek ona karşı çıkıverirdi. Hanım bunun üzerine sesini yükseltince, o da çeker giderdi. Mü'min erkekler durumdan Peygamber (sav)'a şikâyette bulundular. Âyet-i kerîme de bu sebeble nazil oldu. < İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an >

Cilbab;"Cilbablarını..." buyruğunda geçen "el-celâbib; cilbablar" lafzı "cilbâb"ın çoğuludur. Bu ise, başörtüsünden daha büyükçe bir örtüdür. İbn Abbas ve İbn Mes'ud'dan gelen rivayete göre bu, ridâ (elbisenin üstüne giyilen üst elbisedir, bunun kina' (başörtüsü) olduğu da söylenmiştir. Sahih olan şudur: Cilbab bütün vücudu örten elbise, demektir. Müslim'in Sahihindeki rivayete göre Um Atiyye'den şöyle dediği kaydedilmiştir. Ey Allah'ın Rasûlü dedim: Bizden herhangi birimizin cilbabı yoksa (ne yapsın?) Peygamber: "Kızkardeşi ona kendi cilbabını giyinmek üzere versin." diye buyurdu.
(Buhari , Müslim, Darimî, İbn Mace, Müsned) < İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an >

Ayetin metnindeki «Celabib» kelimesi cilbab kelimesinin çoğuludur. Cilbab, himar denilen baş örtüsünden daha büyük bir elbisedir. İbn Abbas'tan gelen bir rivayete göre kadının abası, yani elbiseleri üzerine giydiği abadır. Bu rivayet aynı zamanda ibni Mesud'dan da gelmiştir.< Büyük Kur’an Tefsiri >

Ey Peygamber, hanımlarına söyle, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, ilân et ki onlar dış elbiselerini üstlerine giysinler. Giysinler cilbablarını üzerlerine. Öyle bir giyinsinler ki, dışardan bakanlara vücut hatları belli olmasın. Elbiseleriyle üzerlerini tepeden tırnağa kapatsınlar. Böyle yapmaları, böyle giyinmeleri onların özgür, iffetli olduklarının bilinip tanınmaları içindir. Onların eziyet görmemeleri, eziyete maruz kalmamaları içindir. < Besairul-Kuran >

Aişe'den (r.a.) rivayet edilmiştir; "Ebu Bekir'in kızı Esma, üzerinde ince bir elbise olduğu halde Rasulullahın yanına girmişti. Rasulullah (s.a.v.) yüzünü çevirerek şöyle buyurdu: 'Ey Esma, kadın hayız yaşına ulaşınca, onun şurası ve şurası hariç -ellerini ve yüzünü göstermiştir- hiçbir yerini göstermesi doğru olmaz.'' buyurdu. < Sünen-i Ebu Davud >

Ümmü Seleme Şöyle demiştir: "Örtülerini (cilbablarını) üstlerine salsınlar" âyeti nazil olduğunda, Ensar kadınları, başlarında kara kargalar varmış gibi (siyah) Örtüler içinde çıkmaya başladılar."
< Ebû Davud, Libas 31; Heysemî, "Mecmau'z–Zevaid", V, 137. >
Ebu Hureyre'den rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Cehennemliklerden (dünyada) görmediğim iki sınıf vardır: (Biri) ellerinde sığır kuyruğu gibi kamçılar bulunan ve bunlarla insanları döven bir kavim! (Diğeri) giyinmiş ama çıplak, salınarak yürüyen, kırıtkan, başları Horasan develerinin eğik hörgüçleri gibi bir takım kadınlar! Bunlar cennete giremeyecekleri gibi, kokusunu da duyamayacaklardır. Halbuki onun kokusu çok uzaklardan duyulacaktır." < Müslim >
AYETİ KERİMELERDEN ALINACAK DERSLER

1-Hakimi mutlak rabbimiz yukarıda (Nur-30,31) ayeti kerimelerde mü'min erkeklerin ve mü'mine ha-
nımların mahremleri olmayan kadın ve erkeklere,gerek bakmaları yasak kısımlarına ve gerekse şeh-
vetle bakmalarını haram kılmıştır.Bakılması yasak olan sınırlarda yine hadislerle belirtilmiş'tir.

2- 31' ci ayeti kerimenin devamında ; ''Başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar'' buyrulmakta ve
müslüman hanımların başlarını boyun ve yakalarıyla birlikte örtmeleri emir buyrulmaktadır.Tefsirler
de'de görüleceği gibi,''Hımar'' kelimesi başı örten bir örtü demek'tir.Ayeti kerimedeki ''Humur'' ifade
side ''Hımarın'' çoğuludur.Dolayısıyla ''Baş örtüsü'','' Örtünün başa gelen kısmı'' manalarınada gelir.
3- Yine Ahzab suresi ayet 59 da;''“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, dışarı
çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle....''buyrulmakta ve yine birkez daha müslüman hanımların
tesettür ve örtülerinden bahsedilmekte'dir.Bu ayeti kerimede ifade buyrulan '"cilbab"tan maksadın
kadının elbiseleri üzerine giyilen ve bütün vücudu örten bir örtü, bir elbise olduğunda islam üleması
ittifak etmişlerdir.
4- Müslüman kadının vücudunu örtmesi muhkem nass ile sabittir. Bu örtü nasıl olursa olsun ,önemli olan vücut hatlarını göstermeyecek şekilde bol ve kalın bir kumaştan olmasıdır. Abâye, ferâce, harmani,burka vb. bol dikimli dış kıyafetler de müslüman kadınların giyebileceği kıyafetlerdir. Çarşaf da bu kıyafetlerden biridir.
5- Burada bir meseleye işaret etmek lazım.Müslüman hanımların tesettürlerini iç ve dış kıyafet olarak
algılayamayan ve kabul etmeyenlerde maalesef mevcut.Ancak gerek hazreti kurana ve sahih sünnete
ve gerekse tefsirlere samimiyyetle baktığımızda,bunların büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını ve
sağlam bir tutanak ve dayanaklarının olmadığını müşahade etmekteyiz; Birkaç delil (örnek);

''Sübey'a el-Eslemiyye şöyle demiştir: "Akşam olunca (dış) elbisemi üzerime alıp Rasulullah'a geldim."
< Buhari,Müslim >
Fatıma binti kays'da "(Dış) elbisemi giyip bağladım ve Rasulullah'a geldim" demiştir. < Müslim >
Hz. Aişe'den (r.a.) rivayet edilmiştir: Rasulullah'ın ve babamın yattığı (eski) evime girerken "biri kocam, biri babam" diyerek dış elbisemi çıka­rıp giderdim. Ömer de onların yanına defnedildikten sonra haya ettiğim için oraya dış elbisem üzerimde bağlı olduğu halde girmeye başladım.''
< Mecmeu'z-Zevaid >
Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
"Evlenme arzusu kalmamış oturan (ihtiyar) kadınların, kasden süs göstermeğe çalışmadan dış Örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, görendir."(Nûr, 24/60) Anlamak isteyenler için herhalde bukadarı kafidir.

6- Binaen aleyh; Kuran,Sünnet,İcma-ümmet ve İmamların görüşleri açık ve net bir biçimde müslüman
hanımların örtünmelerinin farz olduğunu ortaya koyduğu halde,''islamda baş örtüsü yoktur'' diye id-
dia ve inkarda bulunan siyasetci ve ilahiyatcı Bel'am ve Münafıklar,Araf ve Cuma surelerinin tarifi
ile birer ''Köpek ve Eşek'' vasfını hak'etmiş din tahripcileri ve din düşmanları'dırlar.Muvahhid davetci
ler, hakka davet ederken ,bu bel'amlara karşıda müslümanları uyarmalı ve uyandırmalı'dırlar.
بسم الله الرحمن الرحيم Ders; 21-


يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوآ اِنْ جَآءَ كُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوآ اَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ
Hucurat/ 6 * نَادِمِينَ
“Ey İnananlar! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse, onun içyüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir
millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.” Hucurat/6

Ayeti kerimenin nuzul sebebi;
Müfessirlerden birçoğu bu âyet-i kerimenin el-Velîd ibn Ukbe ibn Ebî Muayt hakkında nazil olduğunu zikrederler.Taberî bu hadiseyi İbn Abbâs'tan şöyle rivayet ediyor: Rasûlullah (sa), el-Velîd ibn Ukbe ibn Ebî Muayt'ı, zekâtlarını almak üzere Mustalik oğullarına göndermişti. Bu haber Mustalik oğullarına ulaşınca sevindiler ve Rasûlullah (sa)'ın elçisini karşılamak üzere çıktılar. Velîd de zannetti ki Mustalik oğullan kendisini öldürmek üzere çıktılar. Bunun üzerine Velîd geri dönüp Hz. Peygamber (sa)'e: "Ey Allah'ın elçisi, Mustalik oğulları zekâtlarını vermediler." dedi.
Mücâhid ve Katâde şöyle anlatırlar; Buna göre Hz. Peygamber (sa), Mustalik oğulları'nın zekâtı vermedikleri (hattâ irtidad ettikleri) haberi kendisine gelince Hâlid ibnu'l-Velîd'i üzerlerine göndermiş ve onlarla savaşmada acele etmemesini, teennî ile hareket edip durumu iyice araştırmasını emretmiş. Hâlid de yola çıkıp geceleyin onlara varmış ve gözcüler gönderip durumlarını öğrenmek istemiş. Gönderdiği gözcüler Mustalik oğullarının İslâm'a sarılmış olduklarını, ezan okuyup namaz kıldıkları haberini getirmişler. Sabah olunca Hâlid, Mustalik oğullarına varıp kendi gözüyle onu hayretlere düşüren durumu görüp dönmüş ve Mustalik oğullarının gerçek haberini Hz. Peygamber (sa)'e iletmiş ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş. < bak, Tefsiri İmamı Taberi >

Vahidî de aynı hadiseyi nakletmekle birlikte el-Velîd ibn Ukbe ile Mustalik oğulları arasında cahiliye devrinde bir düşmanlık olduğu ayrıntısına da yer vermiştir. < Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul >

Hucurat/ 12 * .......يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ
'' Ey iman etmiş olanlar, zannın bir çoğundan kaçının, çünkü zannın bazısı günahtır '' Hucurat/12

Ayeti kerime hakkında;
"Ey İman edenleri Zannın birçoğundan kaçının" buyruğu denildiğine göre Peygamber (sav)'ın ashabından olup, arkadaşlarının gıybetini yapan iki kişi hakkında inmiştir. < Tefsiri İmamı Kurtubi >
Allah Teâlâ inanan kullarını zannın bir çoğundan; aile, akraba ve insanlar hakkında haksız yere töhmetten ve onların hakkını eksiltmekten men'ediyor. Zîrâ bunun bazısı mahzâ günâhtır. O halde ihtiyaten onun çoğundan da çekinilmelidir. Mü'minlerin emîr Ömer İbn Hattâb (r.a.)dan bize rivayet edildiğine göre; o, şöyle demiştir: Müslüman kardeşinin ağzından çıkan bir kelime hakkında sadece hayır düşün. Sen onun için mutlaka bir hayır tarafı bulabilirsin. < bak,Tefsiri İbni Kesir >

Ebu Hureyre, Peygamber (sav)'ın şöyle buyurduğunu zikretmektedir: "Zandan sakının, çünkü zan sözün en yalanıdır.'' < Buhari,Müslim >
Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Kişiye, her işittiğini (başkalarına) söylemesi yalan olarak yeter.” ( Müslim-Ebu Davud )
Peygamber (sav) da şöyle buyurmuştur; "Sizden herhangi bir kimse kardeşini öğecek olursa, ben böyle zannediyorum. Bununla birlikte Allah'a rağmen kimseyi tezkiye ediyor değilim, desin" diye buyurmuştur.
< Müslim, IV, 2296; Buharı, II, 946, V, 2252, 2281, İbn Mace, 11, 1232.>
Ahzab/58 '' وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً ''
"Mü'min erkekleri ve mü'min kadınları yapmadıkları bir işten dolayı suçlayanlara gelince, onlar iftira atma suçu işlemiş ve böylece açık bir günaha girmiş olurlar." (Ahzab: 33/58)

Ayeti kerime hakkında;
Çirkin söz veya davranışlarda haksız yere mümin erkek ve kadınlara eziyette bulunmak apaçık bir günah ve iftiradır. Bu eziyet çeşitleri arasında kötü bir neseb, kötü bir meslek ya da sahibi duyduğu zaman ağır gelen bir şeyle ayıplama da bulunmaktadır. < Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir >
İşledikleri bir cürüm, irtikâb ettikleri bir günah olmaksızın mü'min erkeklerle mü'min kadınlara eziyet eden kimselere gelince, bunların yaptıkları iş haklı yere değil de haksız yere yapılan bir eziyyettten başka bir şey değildir. Sırf iman vasfına sahip oldukları, yani mü'min oldukları için müslü-manlara eziyette bulunan kimseler büyük bir günah İşlemişlerdir. Bunun cezası da Allah'a karşı bühtan ve İftira atan kimselerin cezası gibidir. < Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri >

AYETİ KERİMELERDEN ALINACAK DERSLER

1-Allahu teala (cc) fasıkların getirdiği veya getireceği haberleri tahkik ve tetkik etmeden,araştırma ve
bir soruşturma yapmaksızın kabullenmeği, tasdiklemeği yasak kılmıştır.Yapılacak böylesi bir hata,
müminler arasında boş ve haksız yere karşılıklı itham ve iftiralara sebebiyyet vere bilir, buda vahdeti
engeller.Dolayısıyla bu ayeti kerime muhtelif bölgelerde ikamet eden günümüz muvahhid cemaatların
kendi aralarında sağlıklı,sıhhatli haber ve irtibatı sağlayacak imkan ve ortamı oluşturmalarının üzeri-
lerine bir vecibe olduğuna işaret buyurmaktadır.Müminler bu hususta titiz ve uyanık olmalıdırlar.

2-Bir müminin, delilsiz,beyyinesiz diğer bir mümin hakkında su'i-zanda bulunmasıda yine rabbimiz ta-
rafından yasak ve haram kılınmıştır.O halde zanlarla,tahminlerle ve şüphelerle hareket etmeği bıra-
kıp,mümin kardeşlerimize samimiyyet ve hüsnü-zan ile yaklaşmak durumunda ve zorundayız.

3-Bugün islam alemini kasıp kavuran fitnelerin en büyüklerinden bir taneside maalesef bu haberleşme
konusundaki acziyetleri'dir.Hz.Allah (cc) fasıkların dahi getireceği haberleri tahkik ve araştırmayı
emir buyurmaktayken,kalkıp tamamıyla küfrün ve kafirin,Allah düşmanlarının elinde ve kontrolünde
bulundurdukları basın ve yayınlardan, muvahhid müminler ve mücahidler hakkında verdikleri yalan,
iftira ve ithamlardan oluşan haberlerine kulak vermekte,inanmakta ve ona göre fikirlerini ve tavırları-
nı oluşturup ortaya koymaktadırlar.Ve farkında bile olmadan,Allahın dini uğrunda mucahede ve muca
dele eden müminlere iftira,eziyet ve ihanet etmekte,Tağut ve zalimlerin saflarında yer almaktadırlar.

4-Muvahhid ve muvahhide müslümanlara yapmadıkları veya söylemedikleri şeylerden dolayı,veyahut-
ta '' Rabbim Allahtır,dinin sahibi odur,kanun koyucu ve hakimi mutlak odur,onun göndermiş olduğu
kanun ve hükümlerin dışında hiç bir kanun ve hükmü kabul etmiyorum,red'ediyorum''demelerinden
dolayı onlara eziyet,zulum ve iftira edenlerin Allahın lanet ve gazabına müstehak oldukları gibi,öyle-
si zihniyetlere destek veren ve alkış tutanlar (müslüman olduklarını iddia etselerde) en az bir okadar
lanet ve azaba müstehaktırlar. Rabbimiz bizleri hakkı görüp tabi olanlardan,batılı tanyıp ondan icti-
nab edenlerden eylesin.Gafil müslümanlara basiret ve şuurlar ihsan eylesin. Allahümme Amin.
بسم الله الرحمن الرحيم Ders- 22-

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً
''Andolsun ki, sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü ümid eden ve Allah'ı çokca anan kimseler için, Rasûlullah'ta güzel bir örnek vardır.'' Ahzab/21

Ayeti kerime hakkında;

Yüce Allah önceki âyetlerde Hendek savaşını ve bu savaşta cihada katılmamak ve katılmak isteyenleri kösteklemek suretiyle, imanla küfür arasında mütereddit kalan münafıkların tutumlarım anlatmıştı. Bu âyetlerde de, sabır, sebat, fedakârlık ve cihad hususunda Rasulullah (s.a.v.)'a uyulmasını mü'minlere emretti. < Muhammed Ali Es Sabuni, Safvetü’t-Tefasir >

Muhakkak ki Allah’a ve âhiret gününe inananlar için Allah’ın Resûlünde güzel bir örnek vardır.
Evet Rasûlullah efendimizin tüm hayatı bizim için en güzel bir örnektir. Çünkü Allah’ın Resûlü örnek kuldur, form dilekçedir. Allah bizden istediği kulluğu onun şahsında örneklemiştir. Size gönderdiğim bu elçim gibi bir hayat yaşayın buyurmuştur. Tabii Rasûlullah efendimizin örnekliği sadece kendi dönemi ashabını değil, kıyâmete kadar tüm mü’minleri bağlayacaktır.
Üsve, arkasından gidilecek, takip edilecek nümune-i imtisâl demektir. Evet Allah’ın Resûlü tüm sözlerinde, tüm fiillerinde, tüm ha-yatında mü’minler için takip edilmesi gereken bir örnektir.
< Besairul-Kuran/A.Küçük >

* فَاَمِنُوا بِاللهِ وَرَسُولِهِ النَّبِىِّ اْلاُمِّىِّ الَّذِى يُؤْمِنُ بِاللهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ.......

''Gelin Allah'a ve O'nun ümmi peygamberi olan elçisine inanın ki, o peygamber de Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır, O'na uyun(tabi olun) ki doğru yolu (Hidayeti) bulasınız!" Araf / 158

Ayeti kerime hakkında;

Evet Allah’a ve Allah’ın âyetlerine herkesten önce iman etmiş Allah’ın ümmî elçisine siz de inanın. O öyle bir elçi ki Allah’tan gelenlere iman etmiş.O peygambere tâbi olup, tüm hayatınızda onu izleyin. Onun peşini bırakmayın. Onun hayat tarzını, onun yaşam biçimini, onun mücâdele yöntemini, onun sünnetini çok iyi belleyip adım adım onu izleyin ki doğru yolu bulasınız, hidâyete eresiniz. Yolunuzu ona sorun, onun gösterdiği yoldan gidin ki sırat-ı müstakîmi ve cennet yolunu bulasınız, cehennem yollarından da sakınasınız. Çünkü bu yol üzerinde sapak noktaları vardır. Sırat-ı müstakîmden sağa sola sapan yollar vardır. Küfür yolları, şirk yolları nifak yolları gibi şeytanların yolları vardır ki bunların tamamı Rasulullah tarafından açıklanmıştır. Bu sapaklara düşmemek için sürekli Allah’ın kitabı ve Resûlünün sünnetiyle birlikte olmak zorundayız. < Besairul-Kuran/A.Küçük >

Merhum Seyyid Kutub, bu ayeti kerimenin tefsirinde şunları ifade eder;
''Son olârak Peygamberin benimsemeye çağırdığı imanın gereklerine dikkat çekmektedir. Buna göre imanın gereği, peygamberin emrettiği ve hüküm olarak belirlediği şeylere bağlılık göstermektir. Peygamberin izlediği yolu ve yaptığı işleri sahiplenmek ve O'nu izlemektir. Yüce Allah'ın şu sözü bunu ortaya koymaktadır:
"Ona uyunuz ki, doğru yolu bulasınız" Öyleyse, insanların hidayete kavuşmalarının tek yolu, Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- kendilerini çağırdığı yola bizzat girmeleri ve bu yolda O'na uymalarıdır.'' < Fizilalil-Kurani/Şehid Seyyid Kutub >
AYETİ KERİMELERDEN ALINACAK DERSLER

1-Rabbimiz; '' Rasûlullah'ta (sizler için)güzel bir örnek vardır.'' buyurur.Bir diğer ayeti celilede''O'na
uyun(tabi olun) ki doğru yolu (Hidayeti) bulasınız!" buyurmak suretiyle ve benzeri ayeti kerimelerde
biz müminlere çok açık ve bariz ifadelerle hayatımızın her safhasında göndermiş olduğu şanlı pey-
gamberini kendimize önder ve örnek edinmemizi beyan buyurmakta'dır. Ve ancak böyle yaptığımız
takdirde hidayet,felah ve kurtuluşa erişe bileceğimizi bildirmekte'dir.

''Usve'' ifadesi; Arkasından gidilecek,adım adım takip edilecek numune ve örne ve örnek insan
manalarını içermekte'dir.

2-Binaen aleyh müminlere gereken ve elzem olan ,Allahın resulune tabi olmak,o şanlı peygamberin (s.-
a.v) gösterdiği yolda ve istikametde yürümek,onun hidayete götüren sünneti seniyyelerine dört elle
sarılıp temessük etmek'tir.Bu aynı zamanda imanın gereğidir.Zira sünnetleri basite almak,hiçe say-
mak,hayat proğramı olarak kubullenmemek, dinde ikinci kaynak olarak kabul etmemek küfür ve
zındıklık'tır.

3-Hal böyle olunca doğal olarak sünnetin zıddı ve tam aksi olan bidat ve hurafelerinde reddi ve inkarı
müminlere farz olmakta, imanlarının gereği olmakta'dır.Hiç şüphesiz dine sonradan sokuşturul maya
çalışılan Bid'at ve Hurafeler,çirkin ve Haram olmanın yanısıra, dini tahrif ve tağyir eden unsurlardır.
Bid'atlar vaz edip,bid'at ve hurafeler peşinde koşturan bid'atcılarda birer delalet ve sapıklık tellalları,
davetcileri'dirler.Ayeti kerimelerin yanısıra bir çok sahih hadislerde bid'at ve bid'atcılar yerilmiştir ;

عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ قَالَ : « تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ، لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَكْتُمْ بِهِمَا :
* كِتَابَ اللَّهِ، وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ
Resulu ekrem (s.a.v) buyurduki:" Size iki sey (emir) bırakıyorum,onlara sarıldığınız müddetce asla delalete düşmezsiniz;Allahın kitabı ve benim sünnetlerim." ( Imam Malik/Muvatta )

إياكم والمحدثات فإن كل محدثة ضلالة

Allah resulu (s.a.v):Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlardan şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at
dalâlettir, sapıklıktır” buyurdular. < Ebû Dâvûd, Tirmizi, İbni Mâce >

وَعَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ الله عَنْهَا قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ الله ; مَن عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدّ

1- Âişe (r.anha)dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v)şöyle buyurdu:“Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez.” Buhari ve Müslim
" فعليكم بسنتي وسنة الخلفاء الراشدين المهديين عضوا عليها بالنواجذ وإياكم ومحدثات
" الأمور فإن كل بدعة ضلالة *
Resulullah (s.a.v) "Sizin üzerinize gerekli olan, benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefâ-yi Râşidîn’in sünnetine sarılmanızdır. Bu sünnetlere sımsıkı sarılınız. Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlardan şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at dalâlettir, sapıklıktır”  buyurdular.

Ebû Dâvûd, Sünnet 5; Tirmizi, İlim 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 6

بسم الله الرحمن الرحيم Ders;22/Ek ilave

BİD'AT NEDİR ? MANA,MAHİYET VE KISIMLARI < Muhtasar >



. الحمد لله وحده والصلاة والسلام على عبده ورسوله نبينا محمد وعلى آله وأصحابه ومن تبعهم باحسان إلى يوم الدين

Hiç şüphesiz müslümanlar arasında yüz yıllardan beri süregelen,hakkında birçok eser ve makaleler
yazılan,munakaşalar ve munazaralar yapılan,hakkında ifrat ve tefrite kaçılan konuların en önemlilerin-
den biriside Bid'at meselesidir.İnsanların bir kısmı Bid'atları reddetme ve sakındırma adına yaptıkları çalışmalarında;camilerin minarelerinin bidat olduğunu iddia etmek ve yakıp yıkmak,namazdan sonra elleri açıp Allahu tealaya dua etmenin bid'at ve hatta haram olduğunu iddia etmek gibi tutumlar sergile
mek suretiyle ifrata kaçmışlar. Müslümanları asi,ehli dalalet ve hatta müşriklikle itham etmişler'dir.
Sonra insanlardan diğer bir kısmıda bunların tam aksi olan tutum ve tavır sergilemek suretiyle;
Din adına,iyi niyyet maskesi altında,bid'atı-hasene maskesi altında dinde olmayan,şeriatın ahkamına muhalif bir çok bid'at ve hurafeler uydurmak suretiyle dini tahrif ve tağyire kalkışmakla tefrite kaçmış
lardır.Ortada bir hakikat varki; Dinde ifrat ve tefritin her ikiside delalet ve caiz olmayan bir tutumdur.

Bid'atın tarifi;

Lügatda bid'at; '' Geçmişte bir örneği olmaksızın yapılan şey'dir.'' (bak,Lisanul-arab)

İbni Hacer Askalani (r.alh);
''Bid'at,kelime anlamı itibariyle önceden bir örneği bulunmayan ve sonradan ortaya çıkarılan şeyler'dir.
Şeriatta ise sünnete karşıt anlamda kullanılır.''

İbni Receb Hanbeli (r.alh) ,Cami'ul Ulum vel Hikem'de;
'' Bid'at ile kastedilen,şeriatın temel kaynakları içinde, hakkında delil bulunmayan yenilikler'dir.''der.

Dr.Abdullah Draz;
'' Kitapta,sünnetde ve bu ikisinden çıkarılan delillerde kendisine dayanak bulunmayan yeni uygulama-
lar'dır.'' (Mizan beyne's Sünne ve'l Bid'a)

Bid'atı-Hasene ve Bid'atı-Seyyie taksimi ?

Bid'atin hasenesi ve seyyi'esi diye bir taksim varmıdır ?Kast'olunan nedir ?.İşte genelde üzerinde kasır-
gaların kopartıldığı ana meselelerden biriside bu konudur.Allah resulu(s.a.v)nun hadisi malumdur ;
''Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlardan şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at dalâlettir, sapıklıktır” . < Ebû Dâvûd, Sünnet 5; Tirmizi, İlim 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 6 >

İmamı Nevevi resu ekremin (s.a.v)'' her bid'at delalet'dir'' sözü ile alakalı şöy demekte;
'' Bu genel bir ifade'dir.Ancak bununla kastedilen anlam özeldir.O da şeriatda doğruluğuna delalet eden
birşey bulunmayan yeniliklerdir.Bu gibi yenilikler bid'atlardan sayılmaktadır.''< İma Suyutinin Suneni- Nesai'ye yazmış olduğu haşiye.C.2,sh.234 / El-esas fis-sünne, Said Havva >
Burada ''delalet'' kapsamına giren bid'atlar zemmedilen ve yerilen,şeriatın metnine ve ruhuna ters olan
bid'atlardır.Yoksa şeriatın güzelliğine şahidlik etdiği ancak lügat itibariyle bid'at olan şeyler makbul' ve
mubah olan şeylerdir.Sahabe hayatına baktığımızda ilk defa bid'atı-hasene (ne güzel bir bidat) tabirini
Hz.Ömer(r.a)kullanmıştır.İnsanları Teravih namazı kılmak için cemaat halinde bir imam arkasında
toplamış ve ''Bu uygulama negüzel bir bid'atdır''demiştir. (bak,Buhari/Kitabu Salati't Teravih)

Elbetteki Allah resulunun bizzatihi bir müddet kıldırdığı bu namaz bid'at değildi,ancak Hz.Ömer bura-
da kelimenin lügavi manasını kast ederek bu ifadeyi kullanmıştır.Çünkü bu fiil dinde olmayan ve ilk defa uygulanan bir şey değildi.Ancak sabit olan ve inkar edilemeyen bir şey varki, bu ifadeyi Hz.Ömer
kullanmıştır.Buradan anlaşılan o ki;Belki ilk dönemde aynı şekliyle uygulanmasada,şeriatın güzel gör-
düğü ve varlığına şahidlik yaptığı ancak sonraki zamanlarda uygulandığı (lügavi manada) bid'atlere
Bid'ati-hasene tabirini kullanmanın da caiz olduğu'dur.Ancak asıl itibariyle bunlar müstehabtırlar.


İmam Şafii (r.alh)bid'at hakkında şu ifadeleri mevcuttur; Harmele bin Yahyanın şöyle dediği bildirilmiş
tir;'' Ben İmamı Şafii'nin şöyle dediğini duydum;''Bid'at iki kısımdır,Övülen bid'at ve yerilen bid'at.
Sünnete uygun düşeni övülen,aykırı düşenide yerilendir.'' ( Kaynak ve kitap isimleri için bak,El Esas
fis Sünne/ Said Havva (r.alh).

Allame İbni Receb Hanbeli (r.alh) şöyle demektedir;''Şeriatın temel kaynaklarında delil bulunan bir ye-
nilik,sözlük anlamı itibariyle bid'at olarak adlandırılsada şer'i anlamda bid'at değildir.'' Yine şöyle der;
'' Selefin bazı bid'atları hasene addetmesi,şer'i anlamıyla değil,lügavi anlamıyladır.Hz.Ömerin ''bu ne
güzel bid'atdır'' sözü bu cümledendir.Onun kasdı her nekadar bu uygulama bu şekliyle mevcut olmasa-
da,ancak dinde aslının bulunduğunu ifade etmekti.'' ( bak,Cami'ul Ulum ve'l Hikme)

Merhum Said Havva (r.alh) Şöyle der;'' Ortaya çıkarılan yenilik,şeriat ölçüleri ve nasların ışığında de-
ğerlendirilmeye tabi tutulur.Şeriatın güzelliğine şahidlik ettiği şey,güzel ve makbul'dur.Şeriatın kendi
ölçülerine aykırı olduğuna şahidlik ettiği ise çirkin ve merduttur.Birinci türdeki uygulamaların ,yenilik
olması itibariyle dil yönünden bid'atı-hasene olarak adlandırılır.Ancak esasında bu şer'i anlamda bir
bid'at değildir....Burada bid'at kelimesinin sözlük anlamı ile kullanılması Hz.Ömerin (ra)teravih namazı
ile ilgili olarak '' bu negüzel bir bid'attır'' sözüne dayandığından'dır. (El-Esas Fis-Sünne/Said Havva)


O Halde netice olarak şöyle dememiz mümkündür;

''Hadisi şerifte,insanı delalete,sapıklığa sürükleyen bid'atlar;
Şeriatın güzelliğine şahidlik etmediği,bilakis şeriat ilkelerine ters düşen,yada şeriatın gerçekleş-
tirilmesini istediği şeylerden olmayan bid'atlardır.Ancak,Şeriattan olan, genel yada özel delille şeriatın
gerçekleştirilmesini istediği uygulamalardan olduğu belirlenen yenilik,hadiste kast edilen ve zemmedi-
len şer'i anlamdaki bid'atlardan değildir.Belki lügavi manasını kastederek zikredilen bid'ati-hasene'dir.
Zira bu tür yenilikler her ne kadar o şekliyle peygamber (s.a.v) zamanında yapılmadıklarından dolayı
yenlik ve sonradan yapılması hasebiyle lügavi manada bid'at olsada,asıl itibariyle şer'i bir kaynağa ve-
yahut bir sünnete dayandığında müstahab'dır.İstismar etmemek ve kötüye kullanmamak kaydıyla bu tür
yeniliklere lügavi manasını kastederek bid'atı-hasene demekte bir sakınca görülmemiştir.
Hulefa'i Raşidinden Hz.Ömer (r.a) bu ifadeyi kullandığı sabit ve meşhurdur.Ancak yine altını çizerek
zikredilmesi gereken bir hakikat varki,Şeriatın şahidlik yapmadığı ve sünnetle asla birbağı bulunmayan
bid'atlerin '' hasene ve seyyie '' gibi bir taksimi olamaz hepsi delalet ve sapıklıktır.''
Bid'atın Kısımları;

Bir çok muhaddis ve muhakkik alimlerimizinde kabul ettiği gibi, bid'atleri iki kısma ayırmamız
mümkün ve hatta zaruridir.Bunlar kısa birkaç misallerle zikredecek olursak;

1- a) Mekruh ve b) Haram olan bid'atlar;

a) Sünnet olan tesbihatların sayılarını değiştirmek ve bozmak, vs.gibi bid'atlar.
b)Sakalı kesmek,kadın erkek karışık zikir,özellikle kadınların şeyhlerin resimlerini ceblerinde taşıma
ları ve öpmeleri,yine hepbirlikte zikir adı altında raks ederek tepinmeleri,vb.bid'atlar gibi.

2- Küfür veya Şirk olan bid'atlar;

Tağut ve şirk meclislerine girmek, O meclislere ,oy kullanmak suretiyle tağutluğa ve ilahlığa kolları
sıvamış (cüce) şahısları taşımak ve göndermek vb.bid'atlar gibi.Kabir ehlinden direk olarak yardım
dilemek,çocuğu olmayanların onlardan çocuk taleb etmeleri,hastaların, direk şifa taleb etmeleri gibi.
Geçmiş tarihte yaşamış ve günümüzdede aynı fikre ve zihniyete sahib olan Haricilik,Cehmiyecilik,
Mürcilik,Kader inkarcıları, sünnet inkarcıları ve düşmanları, vb,gibi.



Not; Asrımızın en büyük bid'atlarından biriside (Şirk ve Küfür olan), Allahu tealanın indirdiği ve gön-
derdiği Kitabı mübin ile hükmetmemek'tir.Onu kenara itip,küfrün ve ğayri müslimlerin kanun ve
hükümleriyle hükmetmektir.Ayrıca,müslümanların başına çökmüş bulunan Tağut ve Firavunların
bu tür amel ve icraatlarının küfür olmadığını savunup, avukatlıklarını yaparken muvahhid
müminleride haricilikle itham etmek'tir.

< إياكم والمحدثات فإن كل محدثة ضلالة >
'' Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlardan şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at dalâlettir, sapıklıktır ”
< Ebû Dâvûd, Tirmizi, İbni Mâce,İbni Hibban >









بسم الله الرحمن الرحيم Ders; 23-

يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوآ اِنْ تُطِيعُوا فَرِيقًا مِنَ الَّذِينَ اُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ اِيمَانِكُمْ كَافِرِين*وَكَيْفَ تَكْفُرُون
* وَاَنْتُمْ تُتْلَى عَلَيْكُمْ اَيَاتُ اللهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللهِ فَقَدْ هُدِىَ اِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا اتَّقُوا اللهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ اِلاَّ وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ * وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعاً
وَلاَ تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَآءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ
*عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمْ اَيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Ey iman edenler! Eğer kendilerine kitap verilenlerden bir zümreye itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi kâfirler olarak geri çevirirler.Allah'ın âyetleri size okunur, aranızda da Peygamberi bulunurken, nasıl kâfir olurdunuz? Kim Allah'a sımsıkı sarılırsa muhakkak doğru yola iletilmiştir.
Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.Topluca Allah'ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz düşmanlar idiniz de O, kalplerinizin arasını uzlaştırdı. O'nun nimeti sayesinde kardeşler oluverdiniz. Siz bîr ateş uçurumunun tam kenarındayken, sizi oradan O kurtardı.Doğru yola erişesiniz diye Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar.'' < A.İmran/ 100-103 >

Ayeti kerimelerin nuzul sebebi;

Bu âyet-i kerime, Evs ile Hazrecliler arasında fitneyi -Peygamber (sav) ile ardı arkası kesildikten sonra- yeniden körüklemek isteyen bir yahudi hakkında inmiştir. Bu yahudi aralarında oturmuş ve onlara iki kabileden birisine mensub birisine ait ve aralarındaki savaşa dair söylemiş olduğu bir şiiri okudu. Bu sefer, diğer kabile şöyle demişti. Bizim şairimiz de filan filan gün hakkında şöyle dedi. Bunun sonucunda olaydan bir parça etkilenmiş gibi oldular ve şöyle dediler: Haydi gelin» önceden olduğu gibi savaşı bir daha alevlendirelim- Bunun üzerine onların bir bölümü: Ey Evslîler geliniz. Diğerleri ise, ey Hazrecliler geliniz, diye seslendiler. Bir araya toplandılar, silahlarını aldılar, savaşmak üzere dizildiler. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. Peygamber (sav) da geldi. Ve iki saf arasında durarak, yüksek sesle bu âyet-i kerimeyi okudu, Evslilerle, Hazrecliler Hz. Peygamberin sesini işitin­ce ona kulak verip dinlediler. Okumasını bitirince silahlan bıraktılar, biribir-lerinin boyunlarına sarılıp ağlaşmaya başladılar. Bu açıklama, İkrime, İbn Zeyd ve İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. < el-Vahidî, Esbâbu Nuzûli'lKar'ân, s. 120 /İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an >

Merhum Şehid Seryyid Kutub tefsirinde şöyle demektedir;"Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız, sakın ayrılığa düşmeyiniz."
Allah'ın ipine sarılmaktan kaynaklanan bu kardeşlik, yüce Allah'ın ilk müslüman cemaate bahşettiği bir nimettir. Yüce Allah, bu ihsanını sevdiği kullarına bahşetmiştir. İşte burada yüce Allah onlara bu nimetini hatırlatarak cahiliyye döneminde nasıl "düşman" olduklarını hatırlatıyor. Çünkü Medine'de Evs ve Hazreç'ten bir tek düşman bile kalmamıştı. Bunlar Medine'de yaşayan iki Arap kabilesiydi. Aralarındaki düşmanlığı teşvik edip bu iki kabilenin bağını koparmak isteyen ve düşmanlık ateşini körükleyen yahudiler de onlara komşuluk ediyordu. Bu yüzden yahudiler, hiçbir zaman yapamadıkları ve hep onunla yaşadıkları özelliklerine uygun bir ortam bulmuşlardı. Ancak İslâm'dan başka hiçbir gücün ve toptan sarıldıkları ve O'nun nimeti sayesinde kardeş oldukları Allah'ın ipinden başkasının biraraya getiremiyeceği, bu kalpleri biraraya getirmek suretiyle yüce Allah, bu iki kabilenin kalplerinin arasını uzlaştırmıştır.
Tarihi kinlerin, kabileci arzuların, şahsi menfaatlerin ve ırkçı bayrakların, yanında çok küçük kaldığı, Allah yolunda kardeşlikten başka hiçbir güç bu kalpleri biraraya getiremezdi. Ve ancak, büyük ve yüce Allah'ın sancağı altında saflar biraraya gelebilir.'' < Fi'Zilalil-Kurani/Seyyid Kutub >
*, وَلاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَآءَ هُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيم
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ihtilâfa düşenler gibi olmayın. İşte onlara büyük bir azap vardır. < A.İmran/105>

* وَاَطِيعُوا اللهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا اِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ

Allah'a ve Rasûlüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da za'fa düşersiniz ve rüzgârınız gider. Sabredin, muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir. < Enfal/46 >
Emir ve yasaklan konusunda Allah'a ve de Resulüne itaat edin. Hz. Peygambere itaat eden, Allah'a İtaat etmiştir. Birbirinizle çekişmekten sakının. Çünkü çekişme, bölünüp parçalanmanıza ve dolayısıyla yenilgiye uğramanıza yol açar. Sizden önceki ümmetler, sadece birbirleriyle anlaşmazlığa düştüklerin­den ve çokça itirazda bulunmalarından dolayı helak oldular. Zira anlaşmazlık ve itiraz dolayısıyla iktidar, devlet ve güç elden gider. Siz sabretmeye bakın. Zira sabır, mü'minin tutukluk yapmayan silahıdır. < Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri >

AYETİ KERİMELERDEN ALINACAK DERSLER
1-A.İmran/100-103' ayeti kerimelerden anlaşılan ve aynı zamanda alınması gereken mesaj hiç şüphesiz
müminler için vahdetin yani birliğin ve bereberliğin farz,tefrika ve bölünüp parçalanmaların haram ol
duğu gerçeği'dir.Muvahhid müminler bunun bilinç ve idrakı içerisinde olup,bu birlik ve bereberliği
gerçekleştirmenin korumanın gayret ve çabası içerisinde olmalı.Yine mevcut tefrika,ayrılık ve bölün-
melerin derdi,acısı ve ızdırabı içerisinde olmak durumunda'dırlar.Zira tefrika acı ve ızdıraptır.

2- Hz.Kuran, biz müminleri çağırdığı ve davet ettiği birlik ve beraberliğin alternatifsiz, yegane ve tek
çaresinide bizlere bildirmiştir ki,Allahın ipi olan kurana ve onun tebliğcisi olan şanlı peygambere
sımsıkı sarılıp tabi olmaktır.İşte bu iki şaşmaz kaynağa sarılıp beşikten mezara tüm hayat programı-
mızı bu iki kaynağın gösterdiği yol ve istikamette ayarlayıp yönlendirdiğimizde,Allahu tealanın biz
lerden istediği o islami cemaat ve vahdeti-ümmet bi'iznillahi teala gerçekleşecek'tir.

3-Bu gün müslümanların yeryüzünde sayıları iki milyara varmış olmasına rağmen başı boş ve darmada
ğınık,düşmana karşı aciz,gayri müslimlerin ellerinde oyuncak hale gelmelerinin yine tek sebebi tek
vucut halinde hep birlikte gereği gibi yüce Allahın şaşmaz ve asla kopmaz ipine,hz.kurana sarılmış
olmamaları ve başlarında bir Halifenin (Ulul-emir) bulunmayışıdır.Dolayısıyla bunun neticesinde
aralarında vuku bulan anlaşmazlıklar,gereksiz ihtilaflar ve nihayet ayrılmalar ve bölünmeler.Ayeti ke
rimede buyrulduğu gibi çekişme ve itişmelere binaen güç,kuvvet ve cesaretlerinin kaybolması'dır.

4-Peki,cemiyet ve cemaatların hepside kuran ve sünnet demekte, buna rağmen vahdet sağlanamamakta,
bunu neyle ve nasıl izah edeceğiz ? El-cevap;Allahın kitabını ve resulunun (s.a.v)sünnetlerini, bazı
kalb gözleri kör,hakiki teslimiyetten nasibini alamamış idareci ve cemaat emiri konumunda bulunan
kişilerin tamamıyla indi ve heva'i istikamette tevil edip,sonrada insanları bu batıl görüş ve gidişatına
çağırmalarının neticeleri'dir.O halde müminlere düşen; şirkin,tevhidin mana ve mahiyetlerini öğren-
mek,insanları bu hakikatlara davet etmek.Kuran ve sünnetten her ne pahasına olursa olsun asla taviz
vermemek ve bu menhec üzere buluna muvahhidlerle vahdeti-ümmette doğru yürümek ve çalışmak.

بسم الله الرحمن الرحيم Ders;24-


يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلَى تِجَارَةٍ تُنْجِيكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَلِيم* تُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ
فِى سَبِيلِ اللهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ * , يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ
* وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلاَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِى جَنَّاتِ عَدْنٍ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

“Ey İnananlar! Sizi can yakıcı bir azaptan kurtaracak, kazançlı bir yolu size göstereyim mi? Allah’a ve peygamberine inanır, Allah yolunda canlarınızla, mallarınızla cihad edersiniz; bilseniz, bu sizin için en iyi yoldur.Böyle yaparsanız, Allah günâhlarınızı size bağışlar, sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş yerlere koyar. Büyük kurtuluş budur.” < Saf/ 10-11-12 >

Ayeti kerimelerin nuzul sebebi;
"Ey iman edenler! Sizi çok acıklı bir azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi?" buyruğu hakkında Mukatil dedi ki: Âyet Osman b. Maz'un hakkında İnmiştir. Şöyle ki; o Rasûlııllah (sav)'a dedi ki: Bana izin versen de Havle'yi boşasam, rahibliğe yönelip kendimi bulsam, et yemeyi kendime haram kılsam, geceleyin hiçbir zaman uyumasam, gündüzün hiçbir zaman oruç açmasam. Bunun üzerine RasûluHah (sav) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki nikâh benim sünnetimdendir. İslam'da ruhbanlık yoktur. Ümmetimin ruhbanlığı Allah yolunda cihaddır. Ümmetimin burulması oruç tutmaktır. Allah'ın size helal kıldığı hoş şeyleri haram kılmayınız. Benim sünnetimden olmak üzere ben uyurum, namaz kılarım, oruç açarım, oruç tutarını. Kim benim sünnetimden yüz çevirecek olursa, benden değildir." Bu sefer Osman şöyle dedi: Ey Allah'ın Peygamberi, Allah'a yemin ederim ki Allah'ın en sevdiği ticaretin hangisi olduğunu bilmeyi çok isterdim. Böylelikle ben de o ticareti yapardım. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.
Yüce'Allah'in: "Göstereyim mi" buyruğunun göstereceğim anlamında olduğu söylenmiştir.
"Ticaretden kasıt, cihaddır. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur; "Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını... satın almıştır." (et-Tev-be, 9/111) Bu bütün mü'minlere yönelik bir hitaptır. Kitab ehline yönelik olduğu da söylenmiştir.

el-Kelbî dedi ki: Mü'minler Ey Allah'ın Rasûlü dediler. Şayet bizler Allah'ın hangi ameli daha çok sevdiğini bilseydik, biz de o işi yapmaya daha çok koşardık. Bunun üzerine: "Sizi çok acıklı bir azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi?" (es-Saf,10) buyruğu nazil oldu. Bir süre böylece beklediler ve bu arada şöyle diyorlardı: Bu ticaretin ne olduğunu bilseydik, elbetteki onu mallarımızı, canlarımızı, eşimizi, dostumuzu feda ederek satın alırdık. Yüce Allah bu ticareti onlara: "Allah'a veRasûlüne iman edersiniz, mallarınızla, canlarınızla Allah'ın yolunda cihad edersiniz" âyeti ile gösterdi.'' < Bak,İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an >

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسَى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى اَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا
Bakara/ 216 * وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

''Hoşunuza gitmediği halde, cihâd üzerinize farz kılınmıştır. Bir şey hoşunuza gitmediği halde sizin için hayırlı olabilir. Bir şey de hoşunuza gittiği halde sizin için kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.''
Cihâd Farizası
Allah Teâlâ düşmanların şerrini İslâm diyarından defetmek için, müslümanlara cihadı farz kılmıştır. Zührî der ki, cihâd ister savaşsın, ister otursun, herkese vâcibtir. Oturan kendisinden yardım dilendiği zaman yardım etmek, imdat istendiği zaman imdada koşmak; savaşa katılması bildirildiği zaman savaşa gitmek zorundadır. Eğer kendisine ihtiyâç duyulmazsa ancak o zaman oturabilir.
Ben derim ki; (İbn Kesîr) Sahîh hadîste sabit olduğuna göre Rasû-lullah (s.a.) şöyle buyurmuştur :
«Kim savaşmadan veya kendini savaşa hazırlamadan ölürse câhiliyyet ölümüyle ölür.» Rasûlullah (s.a.) Mekke'nin fethi günü de şöyle buyurmuştur: «Fetih gününden sonra hicret yoktur. Yalnızca cihâd ve niyet vardır. Siz savaşa çağırıldığınız zaman savaşa koşun.»
«Hoşunuza gitmez ama» sizin için zor ve meşakkatli bir iş olmakla beraber cihâd üzerinize farz kılınmıştır. Savaş hoşa gitmez. Çünkü savaşta öldürülmek ve yaralanmak olduğu gibi, düşmanlarla didişmek ve yolculuğa katlanmak zarureti vardır.
«Bir şey hoşunuza gitmediği halde sizin için hayırlı olabilir.» Savaş sizin için hayırlı olabilir. Çünkü ardından düşmanlara karşı zafer ve gâlibiyyet gelir. Onların ülkelerini, mallarını, çoluk-çocuklarını elde etmek mümkün olur. «Bir şey de hoşunuza gittiği halde sizin için kötü olabilir.» Bu her konuda böyledir. Dolayısıyla hüküm umûmîdir. Kişi bazan bir şeyi sever; ancak o şey kendisi için faydalı ve hayırlı olmaz. Savaşa gitmeyip oturmakta bu şekildedir. Arkasından düşmanın ülkeyi istilâsı ve idareyi ele geçirmesi mümkün hale gelir. «Allah bilir, siz bilmezsiniz.» O sizin hakkınızdaki her şeyi en iyi bilendir. Sizin dünyanız ve âhiretiniz için neyin daha faydalı olduğunu en iyi o bilir, öyleyse onun buyruğuna uyarak emrine icabet edin ki doğru yolu bulmuş olasınız. < Tefsiri İbni Kesir (r.lh) >

''Bu âyet-i kerime. Allanın dinini yeryüzüne hakim kılmak için müminlerin, her türlü zorluğuna rağmen cihad etmelerinin gerekliliğini beyan etmektedir.'' < Tefsiri İmam Taberi (r.lh)>

* وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

'' Hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamıyle Allah'ın oluncaya kadar onarla savaşın. Eğer vazgeçer-
lerse, muhakkak ki Allah onların ne yaptıklarını iyice görür.'' < Enfal-39 >

Ayeti kerime hakkında;

Ey müminler, kâfirlerle savaşın ki ortada şirk kalmasın, sadece Allah'a kulluk edilsin. Allah'ın kulları fitneye düşmekten kurtulsun. Yeryüzünde sadece Allah'ın dini hakim olsun. Eğer kâfirler, Allaha ortak koşmaktan ve onu inkâr etmekten vaz geçer de hak dine dönerlerse şüphesiz ki Allah,onların yaptıkları nı çok iyi görendir. Kullarının yaptıklarından hiçbir şey ona gizli değildir.Âyet-i kerimede zikredilen
"Fitne"den maksat, Allah'a ortak koşmak ve inkarcılığa düşmektir. Allah Teala âyet-i kerimede müminlerin, dinlerinden çıkarılıp şirke ve inkara düşürülmemeleri ve sadece Allah'a ibadet etmeleri ve onu birlemeleri için savaşmaları emredilmiştir. < Tefsiri İmamı Taberi(r.alh) >

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bana, lâilâhe illallah deyinceye kadar, insanlarla savaşmak emredildi, Eğer inkârdan vazgeçip de müslüman olurlarsa, bilsinler ki Allah, onların kalplerini bilir. Tevbe etmeleri ve müslüman olmalarına karşılık Allah onlara sevap verecektir.'' < Buhari >

Bu Ayeti kerime hakkında merhum Şehid tefsirinde;
- Bu önemli hedefin gerçekleşmesi için de iki temel faktör gereklidir:
Birincisi: Bu dini benimseyen, insanın egemenliğinden kurtulduklarını ilan eden, sadece Allah'a kul olmakla her çeşit ve her şekliyle kula kulluktan kurtulanlara yönelik baskı ve işkenceleri bertaraf etmektir. Bu da şu evrensel bildiriye inanan, onu realiteler dünyasında uygulayan, bu dine inananlara işkence ve zulüm uygulamakla ya da bu dini benimsemek isteyenlere çeşitli baskı, zorlama ve propaganda yöntemleriyle engel olmaya çalışmakla azgınlaşan tağutlarla cihad eden mü'min bir önder- liğin yönetiminde hareket eden organik bir yapıya sahip mü'min bir kitlenin varlığıyla mümkün olur.
İkincisi: Her ne şekilde olursa olsun, insanın insana kulluğu esasına dayanan tüm güçleri yeryüzünden silmektir. Bu da birinci hedefin yani bütün yeryüzünde yüce Allah'ın tek ve ortaksız ilahlığını ilan etmenin garantisidir. Böylece bütün insanlar sadece Allah'a boyun eğmiş, onun dinini din edinmiş olurlar. Din kelimesi burada Allah'ın otoritesine boyun eğmek anlamındadır, soyut bir inanç değil.
< Fizilalil-Kurani / Seyyid Kutub >


AYETİ KERİMELERDEN ALINACAK DERSLER / CİHADIN SEBEBLERİ VE KISIMLARI




1-Saf/10-12 de, Allahu teala bizlere kazançların en hayırlısını,ticaretin en hayırlısını,elem verici azab-
tan kurtulmanın ve nihayet mağfiret olunup altlarından ırmaklar akan adn cennetine gire bilmenin
en kısa ve en hayırlı yolun; kendisine ve resuluna imandan sonra yine kendi yolunda canla ve mal-
la cihad etmek olduğunu çok açık ve net ifadelerle beyan buyurmaktadır.Tefsirlerde'de ifade edildiği
gibi,buradaki ticaretden maksat cihad'tır.Zira ayeti kerimede'' Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını . ve mallarını cennet mukabilinde satın almıştır." (et-Tevbe,111) buyurmaktadır.
Allahın resulu (s.a.v) şöyle buyurur:''Şüphesiz Allah yolundaki birinizin (yaptığı cihad) fazileti,
evindeki yetmiş yıl namazından daha ef-daldir. Allah'ın sizi bağışlamasını ve Cennetine koymasını
istemez misiniz? Allah yolunda cihad ediniz. Devenin iki süt arası müddeti kadar Allah yolunda
savaşanlara Cennet vacip olmuştur. < Tirmizi Cihad: 17. Sahih hadis. >


2- Cihad, güç ve meşakkat manasına gelen «cehd»den türemiştir.Yani güc ve kuvvet sarf etmek,meşek-
katlere katlanmak,didinip yorulmak manalarına gelmektedir.Ayeti kerimede;'''Hoşunuza gitmediği
halde, cihâd üzerinize farz kılınmıştır.'' ifade buyrulurken savaşın beraberinde getireceği meşakkatler
lerden dolayı insanın bundan hoşlanmadığına işaret edilmektedir.Ancak İmamı Taberi'ninde ifade et-
tiği gibi,bu âyet-i kerime, Allanın dinini yeryüzüne hakim kılmak için müminlerin, her türlü zorlu-
ğuna rağmen cihad etmelerinin gerekliliğini beyan etmektedir. Daha sonra bilinmesi gereken şeyler-
den biriside cihadın kısımları -çeşitler-dir.Başlıca üç kısıma ayrılır: Hadisi şerifte şöyle buyrulur;

''Enes b. Malik'den rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Müşriklere karşı
mallarınızla canlarınızla ve dillerinizle savaşınız." - Ebu Davud- Diğer bir hadistede şöyle buyrulur

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle
değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın
en zayıf derecesidir.” .... ( Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17 )


3- Enfal/39 da rabbimiz adeta cihad hakkında varid olan tüm ayet ve hadislerin hulasasını bir ayeti keri
mede ifade buyurmaktadır:'' Hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamıyle Allah'ın oluncaya kadar
onlarla savaşın.''Dolayısıyla Allahın dinini yeryüzüne hakim kılmak,şirki tamamıyla ortadan kaldır-
mak için yapılacak cihadın,en büyük cihad olduğu beyan buyrulmaktadır.Rasulullah şöyle buyurur:

“ Kıyametin kopmasına yakın kılıçla gönderildim. Ta ki sadece Allah’a ibadet edilsin ve O’na ortak
koşulmasın.” < Ahmed ibni Hanbel>

Yine resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Bana, lâilâhe illallah deyinceye kadar, insanlarla savaşmak emredildi, Eğer inkârdan vazgeçip de müslüman olurlarsa, bilsinler ki Allah, onların kalplerini bilir. Tevbe etmeleri ve müslüman olmalarına karşılık Allah onlara sevap verecektir.'' < Buhari >


4- Dünyanın her hangi bir ülkesinde,saldırıya, gasb ve zulume uğramış müminlerin cihadlarına ,diğer
müminlerin imkanları nisbetinde (bizzatihi,madden,manen)katımaları destek olmaları farzı-ayındır.


'' Size ne oluyor da; “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bir sahib çıkan
gönder, katından bize bir yardımcı lütfet.” diyen erkekler, zavallı çocuklar ve kadınlar uğrunda ve
Allah yolunda savaşmıyorsunuz?” < Nisa/75 >

5-Bu gibi durumların yanısıra ,müslümanlara yapacakları davete ve tebliğe enyakınlarından başlanması
ayeti kerimede buyrulduğu gibi,yine şerri,şirk ve zulmü bertaraf etmeğe ortadan kaldırmayada en ya-
kınından,yaşadığı ve ikamet ettiği beldeden başlaması gerekmektedir.Yani Tağutlardan,mürtedlerden.


''Ey İman edenler Kâfirlerden size yakın olanlarla savaşın.Sizi kendilerine karşı sert bulsunlar.''Tev.123


Allah, mü'minlere ne şekilde cihad edeceklerini göstermekte ve düşmanlarından yakınlık sırasına göre
başlamaları gerektiğini bildirmektedir. ez-Zevahiri şöyle der: “Allahu Teala, fitne kalmayınca ya ve din tamamen kendisinin oluncaya kadar, kafirlerle savaşılmasını mü’minlere farz kılmıştır. Fitne ise, şirktir.Şirkin, günümüzde ortaya çıkmış olan en belirgin biçimi, bazı insanların kendilerini Allahu Teala dışında ilahlar ilan etmeleri,insanlar için kanunlar belirlemeleri ve bu kanunlar ile Allah’ın Kitabı’na
ve Rasulü’nün sünnetine karşı çıkmalarıdır. Bu nedenle güç yetire bilen her Müslümanın, bu yöneti- cileri ortadan kaldırmak için eliyle, diliyle ve malıyla cihad etmesi gerekir.
Cihada, Müslümanlara en fazla eziyet veren tağutlardan başlanır ve bu sıra takip edilir.''.



6- Günümüzde islam adına ortada dolaşan;İnsanları nefis tezkiyesine davet ettiklerini iddia etmek
maskesi altında şirk,bidat ve hurafelerle dolu devrişlik morfiniyle adeta uyuşturup cihad ruhundan
yetmişyıl uzaklara taşıyan ve yetmezmiş gibi birde zalim ve tağutlara itaata davet eden bazı ekmekci
sofilerin,yine ellerine geçirdikleri Prof'luk ve Doçentlik vs.diplomalarının gölgesinde meydanlarda,
basın ve medyalarda kuranı ve sünnetleri inkar veya tahrifi eylem ve çalışmalarını sergileyen ancak
düzenin şirkinden veTağutluğundan asla bahsetmedikleri gibi tam aksine itaata ve desteğe davet eden
Bel'amların,veyine üç kuruşluk dünya menfaatına mukabil din ve imanlarını satan,mürtedlerin,müşrik
lerin avukat ve tellallığını yapan,mescidlere gelen insanlara kuranı ve tevhidi hakikatları anlatmak ye-
rine onları şirkin ve küfrün kucağına itmekle zulum ve ihanet eden sistemin sahte hocalarının, ve niha
yet kendilerini selefi müslümanlar olarak isimlendiren ve takdim eden,bid'at,hurafe ve şirkle mucade-
le eden !! fakat enbüyük bid'at ve şirk olan;Allahın (cc) indirdiği kitabıyla hükmetmeyip,kendi kafala-
rından çıkardıkları ve uydurdukları kanunlarla hükmeden tağutların bu yaptıklarının kafirlik olmadığı-
nı,sadece günah olduğunu iddia edenler ve dolayısıyla henüz kendileri şirk ve tevhidi anlayamamış
olan,bundan dolayıdırki cihad'tan asla bahsedemeyen, işte bu ve yukarıdan aşağıya doğru zikretmekte
olduğumuz gurupların şerlerinden Allahu tealaya sığınırız.Muvahhid müminleri buhususta uyanık ve
dikkatli olmağa davet ederiz.Kendileri içinde Allahtan hidayetler dileriz.

Hakimi ve Kadiri mutlak olan rabbimizden dua ve niyazımız,bizleri dini uğrunda,kendi yolunda cihad eden ve bu yolda şehadet şerbetini içen salih ve bahtiyar kullarından eylesin. Allahümme Amin.


Allahın resulu (s.a.v) buyurduki;

“ Kıyametin kopmasına yakın kılıçla gönderildim. Ta ki sadece Allah’a ibadet edilsin ve O’na ortak
koşulmasın.” < Ahmed ibni Hanbel بسم الله الرحمن الرحيم Ders:25- Maide/3 *...... الْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِى وَرَضِيتُ لَكُمُ اْلاِسْلاَمَ دِينًا.... ''Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm 'dan razı oldum...'' < Maide/3 >

Ayeti kerimenin nuzul sebebi:


Bu âyet-i kerimenin nüzulü vakti olarak zikredilenler arasında meşhur olanı "Hicretin onuncu senesi Veda haccında Hz. Peygamber Arafat'ta bir cuma günü olan Arafe günü ikindiden sonra Adbâ' adlı devesi üzerinde vakfe yaparken nazil oldu." rivayetidir. < bak.Razi-Tefsiri Kurtubi-Tefsiri Taberi >

«Bu gün dininizi kemâle erdirdim, üzerinizde olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâmiyeti beğendim.» Bu, Azîz ve Celîl olan Allah'ın bu ümmete lütfettiği en büyük nimettir. Evet, Allah bu ümmetin dinini kemâle erdirmiştir. Artık dinlerinden başka bir dine ihtiyâç ve peygamberlerinden başka bir peygambere gerek duymayacaklardır. Zâten bunun için Allah peygamberini, peygamberlerin hâtemi kılmış, insanlara ve cinlere elçi olarak göndermiştir. O'nun helâl kıldığından başka bir helâl yoktur. O'nun haram kıldığından başka haram bir şey yoktur. O'nun getirdiği dinden başka din yoktur. O'nun bildirdiği her şey haktır, yanlışı olmayan doğrudur, yanılması olmayan hakîkattır. Yani siz de kendiniz için İslâm'ı seçin. Çünkü Allah'ın beğenip hoşlandığı din odur. O dini peygamberlerin en faziletlisi ile gönderdim ve beraberinde de kitapların en şereflisini indirdim.'' < bak, Tefsiri İbni Kesir >

'' Bugün size dininizi bütünledim. Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Dininizin helâllerini, haramlarını açıklayarak sizin için onu olgunluğa ulaştırdım. Dininizi tüm dinlere, sisteminizi tüm sistemlere üstün gelecek özelliklerle donattım. Böylece üzerinize olan nîmetimi tamamladım, din olarak sizin için İslâmiyet'i seçip beğendim. İslâm’ı, teslimiyet dinini sizin için hayat programı yaptım. Teslimiyet dini olan İslâm’ı sizin için yaşam tarzı olarak belirledim ve sizin için sadece bundan razı oldum. Âl-i İmrân sûresinin beyanıyla söyleyecek olursak, kim teslimiyet dini olan İslâm’dan başka bir din, İslâm’dan başka bir hayat tarzıyla Bana gelirse asla ondan razı olmayacağım. Sizin Bana karşı konumunuz kayıtsız şartsız teslimiyettir.'' < Besairul-kuran >

''Şimdi onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? '' A.İmran/83 *..... اَفَغَيْرَ دِينِ اللهِ يَبْغُونَ


A.İmran/85 * وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ اْلاِسْلاَمِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِى اْلاَخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

''Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul olunmaz ve o âhirette hüsrana uğrayanlardandır.''

Ayeti kerimenin nuzul sebebi:

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili olarak Mücahid ve es-Süddî der ki: Bu ayet-i kerime el-Hulâs b. Suveyd'in kardeşi el-Hâris b. Suveyd hakkında nazil olmuştur. Bu kişi Ensardandı. Kendisi on iki kişi ile birlikte İslâm'dan döndü ve Mekke'ye kâfir olarak vardılar. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.Daha sonra kardeşine haber gönderip tevbe etmek istediğinibelirtti. İbni Abbas der ki:Ve bu ayetlerin nüzulünden sonra İslâm'a girdi. < et-Tefsirul-Münir/ Vehbe Zuhayli >

Kim İslamdan başka bir din ararsa Allah onun aradığı o dini asla kabul etmeyecektir. Ayrıca o kişi âhirette Allahın rahmetini kaybedip hüsrana düşenlerden olacaktır.Âyet-i kerimeden anlaşıldığı gibi,
îslamın dışındaki Yahudilik ve Hıristiyanık gibi bütün dinlerin hükmü kaldırılmıştır. Bundan sonra kıyamete kadar bütün insanların tek dînî İslamdır. Ondan başka din arayan kimse sapıklık içindedir.
< Tefsiri İmam Taberi >
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ
Nisa/115 * جَهَنَّمَ وَسَاءَ تْ مَصِيراً
-Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra, peygamberle bağını koparıp, mü’minlerin yolundan başka bir yola saparsa, onu tercih ettiği o yolda bırakır ve cehenneme sokarız. O ne kötü bir yerdir.'' < Nisa/115 >

Ayeti kerimenin nuzul sebebi:

Bu ayetler Tu'me b. Übeyrık ailesinin bozgunculuk ve şer üzerine işbirliği, hırsızlık suçunun Yahudinin üzerine atılması hususunda kendi aralarında geceleyin gizlice konuşmaları hakkında nazil olmuştur.
Rivayete göre Peygamberimiz (s.a.) elinin kesilmesi şeklinde hüküm verince Tu'me Mekke'ye kaçmış, dininden dönmüş ve müşrik olarak ölmüştü. Bunun üzerine "Kim Rasul'e karşı gelirse..." (Nisa, 4/115) ayeti nazil oldu. Rasul'e düşmanlık etmek, o'na muhalefet etmek, İslâm'ı terk etmek veya İslâm'dan dönmek, müslümanların yoluna aykırı davranmak bunu işleyen kimseyi Allah'ın yardımından ve gözetiminden mahrum kılar, o kimsenin karanlık ve dalâlet bataklığında bocalamasına, kendi nefsî ve beşerî arzularının güdümüne girmesine sebep olur. O kimsenin cehennem ateşine girmesini gerekli kılar. Bu haktan sapan kimsenin varacağı yer ne kötüdür. < Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir >


AYETİ KERİMELERDEN ALINACAK DERSLER


1- Rabbimizin Maide/3'de ifade buyurduğu gibi;Artık din kemale ermiş,asla bir eksiği veya noksanı
kalmamıştır.Yanlıştan,hatadan ve ihmalden münezzeh olan rabbimizin kelamında helaller
ve haramlar belirtilmiş,tahriften,tebdil ve tağyirden'de korunmak üzre ilahi koruma,muhafaza altına
alınmıştır (Hicir,9). Binaen aleyh bundan sonra kim kalkarda Allahu tealanın, yegane razı olduğu
islam dininde noksanlık,fazlalık,yanlışlık,hata veya ihmallık bulunduğunu iddia ve iftirasında bulu-
nursa,bu dine kendi heva ve hevesinden birşeyler sokuşturmağa çalışırsa,veyahutta bu dinin emri
olan bir hükmü beğenemeyip onu çıkarmağa ve yok saymağa kalkışırsa,işte bunları yapan ve iddia
edenler birer mürted ve zındıktırlar.İslam dini ile uzaktan ve yakından hiçbir alakaları yoktur ve kal-
mamış'tır. Allahın rahmetini kaybedip hüsrana düşenlerden olacaklardır.

2- Daha sonra Allahu subhanehu ve teala; ''Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul olun
maz ve o âhirette hüsrana uğrayanlardandır.'' ayeti kerimesi ile hak ve tek din olan islamdan başka
hiçbir dinin kabul edilmeyeceğini ve etmeyeceğini çok açık ve bariz bir şekilde ifade buyurmaktadır.
Hal böyleyken,gözleri kör,kulakları sağır ve kalbleri dumura uğramış bazı munafık bel'amlar daha
hala kalkıp islam dinine,gönderilen kelamullaha inanıp iman etmeyen ehli kitabın cennete girecekleri-
ni iddia etmekte'dirler.Ve dolayısıyla Hz.kurana ve dine iftira etmekte,Allahu tealanın bu ve benzeri
ayetlerini inkar etmekte ve netice itibariyle birer inkarcı mürted olmaktadırlar. Mürted ve münafıklar
istemesede kahhar olan,kâdiri mutlak olan rabbimiz nurunu tamamlayacak'tır.Yine mürted ve münafık
lar istemesede Allah subhanehu ve teala; İslamdan başka kendilerine din edinen yahudi ve nasranileri,
onları illada cennete sokmağa,cennet ehli göstermeğe çalışan avukatlarıyla beraber oldukları halde
< Tevbe edip müslaman olmadan öldükleri taktirde > cehennemde toplayacaktır ,(bak,Nisa/140).

3-Yüce rabbimizin kemale erdirdiği,insar için seçtiği ve razı olduğu islam dini bir tevhid ve teslimiyet
dini'dir.Tevhidi ve Teslimiyeti ''Dini sadece Allaha haskılarak ona ibadetle emrolundum''(Zümer/11)
ayeti kerimesiyle örtüşmeyen,bağdaşmayıp çelişen bir kişi islamla alakası olmayan ve netice itibariy-
le yukarıda üçüncü ayeti kerimenin-Nisa/115- ifadesiyle ;''Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan
sonra, peygamberle bağını koparıp, mü’minlerin yolundan başka bir yola saparsa, onu tercih ettiği o
yolda bırakır ve cehenneme sokarız. O ne kötü bir yerdir.'' peygamber ve müminlerin yolu olan islam-
dan sapmış ve cehenneme doğru yola çıkmıştır.

Şimdi aşağıda vereceğimiz misallerde Allahu tealanın kabul buyurup razı olduğu islamla alakası ol-
mayan islam anlayışını ve sözde müslümanlığı özetlemeğe, anlatmağa çalışacağız:

* Kuran ve sünnete tam bir teslimiyyetle teslim olmayan,anlaşmazlığa düştüklerinde kuranı ve sünneti
kendilerine hakem kabul etmeyen,cahiliye hükümlerini isteyen ve savunan bir islam anlayışı.

* '' Dini sadece Allaha haskılarak ona ibadetle emrolundum''(Zümer/11) ayeti kerimesine muhalif ola-
rak,dini Allahın istediği ve emrettiği şekilde kabul etmeyip,kendi heva ve heveslerine göre,bir kıs-
mını alıp,bir kısmını atan,bir kısmına inanıp,bir kısmını inkâr eden bir din ve islam anlayışı.

* ''Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul olunmaz ve o âhirette hüsrana uğrayanlardan-
dır.'' ayeti kerimesindeki açık ifadelere rağmen,islamı kabul etmemiş olan ehli-kitabı cennet ehli
olarak vasıflandıran,şeriatı ve hilafeti devletin temelinden ve icraatından kaldırmış olan islam düş-
manlarının ve onların yollarını takip eden mürted ve müşriklerin cenaze namazlarını kılıp,onlar hak-
kında istiğfarda bulunup rahmetle yad'eden,Allahın düşmanlarını dost edinen bir islam anlayışı.

*'' Hüküm vermek ancak Allah'a aittir; kendisinden başkasına değil, O'na tapmanızı emretmiştir. Bu,
dosdoğru dindir, fakat insanların çoğu bilmezler.” Yani Hüküm ancak Allah’a aittir.
Hâkimiyet Allah’a aittir. Allah’tan başka hiç kimsenin hüküm koyma hakkı, hâkimiyet yetkisi yoktur.
İşte bu ilahi emre ve ikaza rağmen,yaratanın ahkamına ve emirlerine kulak tıkayan,kendi kafasına
göre hükümler,kanunlar vaz eden ve dolayısıyla ilahlığa kolları sıvayan müşriklere alkış tutan,onları
o mevki ve meclislere gönderen,reyi'ile,parasıyla ve say'u gayretiyle destekleyen bir islam anlayışı.

* Ve nihayet;'' Kim Allahın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.'' ( Maide/
44-45-47) ve benzeri ayetleri hiçe sayarak,batıdan taşıma insan kafasının mahsulu kanunlarla hükmet
melerine rağman kendilerini müslüman kabul edenlerle,yine Allahın şeriatını anayasa olarak kabul
etmeyen şeriat düşmanlarını hâlâ müslüman kabul eden ve alkışlayan,sahib çıkan bir islam anlayışı.

--'' Ya rabbi, sen şahid olki biz bütün bunları,benzeri şirk ve küfürlerini red'edip inkar ediyoruz.''
'' Allah'ım! Bize imanı sevdir ve onu kalplerimizde süsle. Bize küfrü, fasıklığı ve isyanı çirkin göster ve bizi doğruyu bulanlardan kıl.
''Allah'ım! Bizim müslüman olarak ruhumuzu kabzet, müslüman olarak dirilt. Bizi bedbahtlara değil de salihlere ilhak eyle.'' - Allahümme Amin -
وآخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين
9 Safer 1432 h./ 14 Ocak 2011 m.


Bu derslerimizde istifade ve alıntı yaptığımız eserlerin bir kısmının listesi:


1- Kuranı kerim ve meali
2- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları
3-Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları
4- İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları
5- Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları
6- Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları
7- Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları
8- İmam Nesefi, Nesefi Tefsiri, Ravza Yayınları
9- Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat
10-Muhtasar-ı İbni Kesir / Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat
11-Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi
12-Tefhimul-kuran / Mevdudi
13-Fizilalil-kurani / S.Kutub,Merve yayınları
14-Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları
15-Besairul-kuran / A.Küçük
16-Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları
17-Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb,Akçağ yayınları
18- Kütübi-Sitte / Akçağ yayınları / Ayrıca diğer malum ve maruf Hadis kitabları

< Arabca eserler >

İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an,Beyrut bask.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Beyrut bask.
Muhtasar-ı İbni Kesir / Muhammed Ali Es-Sabuni,Dersaadet
Medarikut-tenzil ve Haka'ikut-tevil,en-Nesefi / Beyrut bask.
Teysirul-Vusul İla Cami'ul-usuli,İbnu Deybe,Darul-Fikir/Beyrut bask.
Sahihi-Buhari / Pamuk yayınları
Muhtasar Sahihi Buhari / Beyrut bask.
Muhtasar Sahihi Müslim / Darus-Safa.Kahire bask.



Not: Bu listedeki terceme tefsir kitaplarının büyük bir kısmını,ayrıca arabca metinleri bilgi-
sayar ortamında yazdırmak hususunda '' Darul Kitap- İslam Ansiklopedisinin 2 v.''dan ve
'' Arabca Darul Kitap İslam Ansiklopedisi v.1 '' den çok istifade ettik.
Allahu teala islama samimi olarak hizmet edenlerin emeklerini boşa
çıkarmasın ve kendilerini engüzel bir şekilde mukafatlandırsın.Allahümme Amin.



www.tevhidi-hakikat.de
tevhidi-hakikat@hotmail.de