Freitag, 3. Dezember 2010

Allahın indirdikleri ile hükmetmeyenler

ALLAH'IN KANUNLARINI UYGULAMANIN HÜKMÜ:

A - HÜKÜM KİMİN VE MUHAKEME
OLMA KİME?
İslâm'ın nazarında yeryüzünde ve gökte haki-miyet sultası Allah'tan başka hiç kimse¬nin değildir. Ve bu hakimiyette başka hiç bir kimseye de pay yoktur.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah O'dur ki; O'ndan başka ibadete lâyık ilâh yoktur. Dünyada ve Ahrette hamd O'nun-dur. Hüküm de O'nundur. Ve O'na döndü-rüleceksiniz."( [146])
"Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. Kendi-sinden başkasına değil yalnız O'na ibadet etme-nizi emretmiştir. İşte dos¬doğru olan din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." ( [147])
"Evvelde de ahirde de emir Allah'ın¬dır." ( [148])
Hüküm ve yasamanın yalnız Allah'a ait ol¬ması tevhidin bir gereğidir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hüküm koymada Allah'a ortaklık yok¬tur."( [149])
Edva-ül Beyan'da bu ayetin tefsiri şöyledir:
"Allah yasama içinde hiçbir ortaklık kabul etmez. Helal Allah'ın helal kıldığı, haram da Allah'ın haram kıldığıdır. Hiç kimse bu sınırları karıştıramaz. Bu ölçülerin aksini iddia ederek , Allah'a hüküm vazet-mede ortaklık taslayamaz. Kanun ancak Allah'ın koyduğu ka¬nundur. Bunun dışında ölçü koymak Allah'a isyandır. Şirkin ta kendisidir. Allah'ın bu aye¬tinde hüküm kavramı her türlü iş ve insanlar arasında cereyan eden münasebetleri kapsa¬maktadır. Yani hüküm hayatın her yönünü içine alır. Bu manayı destekleyen diğer ayetlere gelince:
"İhtilafa düştüğünüz her meselede hü¬küm verecek olan Allah'tır." ( [150])
"Yalnız Allah'ın hükmüne davet edil¬diğiniz zaman kabul etmiyorsunuz. Fakat şirk unsuru olan başka hükümler bahis konusu olunca kabul ediyorsunuz. Oysaki hüküm yalnız her şeye gücü yeten Al¬lah'ındır." ( [151])
"Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? İnanmış akıllı bir topluluk için Allah'tan daha iyi yasa koyucu var mıdır?" ( [152])
"Size apaçık (her şeyi açıklayan) kitabı indi-ren Allah'ın hükmünden başka bir hüküm kabul eder miyim?" ( [153])
İslâm devleti bu esaslara dayanır.
İslâm, ferdi veya zümre olsun hiçbir beşeri güce yasama hakkı ile egemenliği tanıyarak in¬sanları kendilerine kul ettirmek suretiyle ita¬ate zorlama-larına izin vermez. Bu hak yalnız tüm alemlerin yaratıcısı olan Allah'a aittir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Diyorlar ki: "Hüküm vaaz etme işinde bize bir pay var mı?" De ki: "Emir. ve hüküm yalnız Allah'a mahsustur." ( [154])
"Diliniz yalana alışmış olduğu için her şeye bu haram bu helal demeyin. Zira Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uydu-ranlar ise şüp¬hesiz kurtuluşa erişemezler." ( [155])
-Kanun koyma hakkı yalnızca Allah'a aittir. Bunda peygamber dahil hiç kimseye en ufak bir pay yoktur. Peygamber (s.a.s) ancak kendisine Allah tarafından vahye dileni bildirmiştir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Ben ancak bana vahye dileni bildiriyo¬rum." ( [156])
Allah'ın rasulü (s.a.s) bize Allah'ın emirle¬rini getirdiği için kendisine itaat ediyoruz. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Biz resullerden hiç kimseyi, ancak Al¬lah'ın izniyle kendisine itaat edilmesin¬den başka bir gaye ile göndermedik." ( [157])
"Allah'ın kendisine kitabı, hükmü, pey¬gamberliği verdiği insan oğluna: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" demek yaraş¬maz. Fakat kitabı öğrettiğinize, okudu¬ğunuza göre Rabbe kul olun, demek yara¬şır." ( [158])
Müslüman müslüman sayılabilmesi için şöyle iman etmesi gerekir:
Allah vardır ve kemal sıfatlara sahiptir. Ya¬rattıklarının hiçbirine benzemez. Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri değildir. Alemlerde, yerde ve gökte yalnız O, yasama hakkına sahiptir. Buna göre kim kendinde teşride bulunma (kanun koyma) hakkını görürse o, Allah'a şirk koşmuştur. Ve inkâra gir-miştir. Heva ve heve¬sini ilâh edinmiştir. Allah'a ve rasulüne in¬andığını iddia etse bile....
Kâfir oluşunun sebebi: Allah'ın evet yalnız ve yalnız Allah'ın olan kanun ve nizam koyma hakkına kendisini yetkili gördüğü içindir.
Firavn kavmine: "Size benden başka ilâh tanımıyorum."( [159]) derken kendisinin kainatı yarat-tığını söylemek istemiyordu. Veya güneş, ay, rüzgar, Nil'in taşması gibi varlık ve olayları kendisinin yaratıp üzerlerinde tasarrufu (hak¬imiyeti) olduğunu vurgulamak istemiyordu. Ve insanların tapması bu manada, bu çer¬çevede değildi, ilâhlık iddiasında bulunurken yalnız kendisine itaat edilmesini isti-yordu. İşte Firavun’un ilâhlık taslaması bu noktada aran¬malıdır. Çünkü tüm mısırlılar biliyorlardı ki Firavun kainatta herhangi bir hakimiyeti söz ko¬nusu değildir. Çünkü o da diğer insanlar gibi doğmuş ve onlar gibi büyümüştü. Güneş, ay, rüzgar gibi unsurların üzerinde hiçbir haki¬miyeti söz konusu değildi. Bütün bunları o günkü mısır halkı da bili-yordu. Ama Firavun’un emirlerine itaat ettikleri için ilâhlığı ona tanımış oldular. İşte böylece kim, in-sanlar için kanun koymaya yeltenirse Firavun gibi ilâhlığa kalkışmış olur ve kim de böyle birine itaat ederse ona ibadet etmiş sayılır.

B - ALLAH'IN KANUNLARINDAN BAŞKA KANUNLARA MUHAKEME OLMANIN HÜKMÜ:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar." ( [160])
İbn Cerir et-Taberi bu ayeti şöyle tefsir edi¬yor:
"Allah-u Teâlâ rasulune kendi adına yemin ederek, diyor ki: "Aralarında ihtilafa düştük¬leri bü-tün meselelerde seni hakem tayin etme¬dikçe sonrada senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etme¬dikçe , bana ve sana, indirdir-diğim kitaba in¬anmış olmazlar. ( [161])
İbni Kesir bu ayeti şöyle tefsir ediyor:
"Allah-u Teâlâ Kerim ve Mukaddes nefsine yeminle; bütün işlerde Rasulullah'ın hükmü¬ne baş-vurmadıkça kimsenin iman etmiş ola¬mayacağını bil-diriyor. Çünkü O'nun hükmü hakkın da kendisi olup buna zahiren ve batinen uyulması gerekir. ( [162])
Seyyid Kutub bu ayetin tefsirinde şöyle di¬yor:
"İnsanlar Allah'ın kanunlarına muhakeme olma-dan iman etmiş olmazlar. Bu hükümler daha sonra Kur'an ve sünnet ile kıyamete ka¬dar devam ede-cektir. Hatta sadece Allah'ın ve Rasulullah'ın hükmü ile hükmetmeleri de müslüman olabilmeleri için yetmiyor. Allah'ın ve Rasulullah'ın verdiği hü-kümleri gönül hoş¬nutluğu ve rızası ile kabul etmeleri ve boyun eğmeleri de gerekir.
İşte imanın şartı ve İslâm’ın sının budur...
Yine Allah (c.c) onlara diyor ki:
Tağuta (tağut; İslâm’ın dışındaki bütün sistemler ve kanunlardır) muhakeme olmak iste-yenlerin Allah'a ve Rasulullah'a iman hu¬susundaki bütün iddialar boş bir laf olmaktan ileriye geçmez. Doğrudan doğruya yalan bir id¬diadır bu.... Bu iddia-nın yalan oluşunun delili tağuta muhakeme olmayı kabul etmeleridir, ( [163])
Başka bir ayeti kerimede Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Ey Muhammedi Sana indirilen Kur'an'a ve Sen'de n önce indirilenlere inandıkları¬nı iddia edenleri görmüyor musun? Tağu¬ta (İslâm’ın dı-şındaki bütün sistemler ve kanunlar) muhakeme olmayı istiyorlar. Oysa onu reddetmekle emro-lunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptır¬mak ister." ( [164])
İbni Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle diyor:
"Bu ayeti kerime, Kur'an'a ve Kur'an'dan önce indirilenlere iman ettiğini iddia ettiği halde aynı zamanda tağuta muhakeme olmak isteyenlerin iman iddialarını reddedip bu kişi¬lerin iman iddialarında yalancı olduklarını bil¬diriyor." ( [165])
Seyyid Kutub bu ayeti şöyle tefsir ediyor:
"Bu acayip hale bakmaz mısınız? bir kavim... İmanlı olduğunu iddia ediyor.... Sonra bu iddi¬alarını bir anda yıkıveriyorlar.
"Sana ve senden önce indirilenlere inandı¬ğını iddia ediyor. Sonra da sana ve senden önce indiri-lenlerle hükmetmiyorlar. Başka nizam¬lara başka sistemlere başka tağutlara muhakeme olmak isti-yorlar. Sana ve senden öncekilere indirilenlere in-anmayan, tanımayan tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Sana ve senden öncekilere inenlerle ilgisi bulunmayan, bilakis düşman olan tağuta muhakeme olmak istiyor¬lar. Sana ve senden öncekilere inenlere hiç¬bir ölçü ve kaideye sahip olmayan tağuta... Bu sebepten tağuttur o. Uluhiyyet iddiasında bu¬lunduğu için. Aynı zamanda ele alınacak bir ölçüye de sahip değildir o. Onlar bunu bilmeye¬rek veya iyi zannıyla değil yakinen ve tama¬men onunla hükmedilmesinin yasak oldu¬ğunu bildikleri halde istiyorlar. "Oysa onu red¬detmekle emrolunmuşlardı."
Bu durumda zan ve cehalet yok... Kasten ve bilerek yapıyorlar... Bunun için sana ve sen¬den öncekilere indirilenlere iman etmiş (!) olma iddiaları doğru değildir! Evet, şeytan on¬ları delalet çukuruna yuvarlamak istiyor. Kur¬tuluş ümidi olmayan dela-lete.
"Şeytan onlara uzak bir sapıklığa saptırmak istiyor." İşte tağutla hükmetmek isteyişlerinin geri-sindeki gizli sebep... bu isteklerinden do¬layı onlar imanın sınırından kapı dışarı eden gizli etken!... Belki uyanır da geri dönerler diye Allah bu sebebi onlara açıklıyor.... Müs¬lümanlara da açıklıyor. Bu isteğin gerisinde nelerin ve kimlerin saklandığını an-lasınlar diye... ( [166])



-ALLAH'IN İNDİRDİKLERİYLE HÜKMETMEYENLERİN HÜKMÜ:


Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâ-firlerin ta kendileridir." ( [167])
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmey en¬ler za-limlerin ta kendileridir." ( [168])
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fa-sıkların ta kendileridir." ( [169])

Bu ayetlerin nüzul sebebi hakkında alimler ara-sında bir kaç görüş vardır: Bazı alimler bu ayetlerin yahudiler hakkında nazil oduğunu söylemişler, bazı-ları ise "kafirler" sözünün müslümanlar, "zalim-ler" sözünün yahudiler "fasıklar" sözünün hris-tiyanlar hakkında na¬zil olduğu görüşündedirler. Bir kısım alimler ayetlerin müslümanlar hakkında nazil oldu¬ğunu söylerken, diğer bir kısmı da tüm kâfirler hakkında nazil olduğunu" söylemişlerdir.
Fakat bütün alimler şunda ittifak etmişler¬dir: Ayetlerin nüzul sebebi ne olursa olsun hükümleri müslümanları da kapsamına alır. Çünkü ayetlerin kapsadığı genel manaya bakı¬lır, nüzul sebebine değil....

İbn Kesir şöyle diyor:
"Hasan el-Basri: Bu ayetler ehli kitap hak¬kında nazil oldular. Ama bize de uygulanır.
Abdürrezzak Süfyan-ı Sevri'de o da Man-sur'dan o da İbrahim en-Nehai'den naklen: "Bu ayetler beni israil hakkında nazil oldu ve Allah bu ümmeti de kapsamına aldı." ( [170])
Şeyh Sadık Hasen Han sahih bir senetle Huzeyfe'den diyor ki: "Bu ayetler zikredildiği zaman, bir adam: "Bunlar Beni İsrail hakkın-dadır." dedi. Huzeyfe'de: "Beni İsrail size ne gü-zel kardeş oldu. Tatlı olan her şey size, ama acı oldumu onlara... Hayır, vallahi siz de onların yollarını adım adım takip edeceksiniz." İbn-i Ab-bas'ta da aynı şey geçer, ( [171])
Şeyh Cemaleddin Kasımıy tefsirinde şöyle diyor:
"İsmail el-Kadiy Ahkâm-ul Kur'an'da diyor ki: "Ayetlerin zahiri, yahudilerin yaptığını ya¬pan dola-yısıyla Allah'ın hükmü dışında hü¬küm koyan, bunu kanun edinerek bununla amel eden kişinin yahudiler hakkında inen hükme tabi olduğunu belirtiyor. Bu kişi ister hükmeden ister bir başkası olsun." ( [172])
Şeyh Şankitıy şöyle diyor: Mukeyyide (Al¬lah ondan razı olsun): "Ayetlerin dizilişi "Al¬lah'ın in-dirdikleriyle hükmetmeyenler kâfir¬lerin ta kendi-leridir." ayetinin müslümanlar hakkında indiğini gösteriyor. Çünkü Allah-u teâlâ ondan önce müslümanları muhatap ala¬rak: İnsanlardan değil benden korkunuz ve ay¬etlerimi az bir ücret karşılığında değiştirme¬yin diye buyuruyor." ( [173])
Şeyh Sadık Hasan Han şöyle demektedir:
"Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmez¬se" sözünde "kim" genel bir sözdür. Bu nedenle bu ayetin hükmünü bir toplulukla sınırlandıra¬nlayız. Kim olursa olsun, İslâm’ın dışında bir şey ile hükmederse kâfirdir, bu tefsir en uygun olanıdır. Suddi (r.a) de böyle diyor. Ve devamla, İbn Mesud, Hasan ve Nah'i: "bu ayetler genel¬dir. Yahudilerden olsun bu ümmetten olsun her kim rüşvet yiyip Allah'ın hükmü haricinde bir hükümle hükmederse muhakkak kâfir olmuştur, zalim olmuştur, fasık olmuştur.
Böyle anlaşılması daha uygundur. Çünkü sö¬zün genelleştirilmesine itibar edilir, özel sebep¬lere değil." ( [174])
Bu ayetler yahudiler hakkında nazil olmuş¬tur ama onlarla sınırlı değildir. Çünkü söz¬lerin geneline itibar edilir, nüzul sebebine de¬ğil... Zira "kim" keli-mesi şart edatı olması nedeniyle umumu kapsa-maktadır. Dolayısıyla bu yüce ayetler, Allah'ın hük-mü olan kitap ve sünnet ile hükmetmeyen herkesi kapsar. ( [175])
Mücahid (r.a) şöyle diyor: "Ayet bu noktada genelleştirilir."
İbni Mesud ve Hasan da: "Bu ayetler genel olarak Allah'ın hükmü ile hükmetmeyen herkes içindir. İster yahudi, ister kâfir, ister müslüman olsun" demektedir. ( [176])
Allame Kasımi, "Tenbihat" başlığı altında dör-düncü maddede şöyle diyor: "Müslim Ber-ra'dan nakletti: Allah-u Teâlâ'nın buyurduğu: "Kim Al-lah'ın indirdiği ile hükmetmezse" şeklindeki üç ayet tüm kâfirleredir. Ebu Davud da İbn Abbas'dan şu şekilde rivayet etmiştir, "bu ayetler yahudiler hakkındadır. (Kurayza ve Nadir). Ama bu, baş-kalarının bu ayetin kap¬samı dışında olduğu anlamına gelmez. Çünkü sözlerin genelleştirilmesine itibar edilir, özel sebeplere değil... "Kim" kelimesi de bir şart edatıdır, dolayısıyla umumu muhatap alır. Kim olursa olsun Allah'ın indirdikleriyle hükmetme-yenler bu hükme dahildir." ( [177])

Hükmedenlerin Sınıflandırılması:

Alimlerin görüşlerinden dört kısım hakim çıkarabiliriz:
1) Allah'ın şeriatıyla hükmedip, tam olarak infaz eden ve hiç bir şeyde İslâm şeriatının dı¬şına çıkmayan hakim.
2 ) Allah'ın şeriatıyla hükmedip bazı konu¬larda yanlış içti hadden dolayı hataya düşen ha¬kim.
3 ) Allah'ın şeriatıyla hükmetmesine rağ¬men, bazı meselelerde nefsine ve hevasına uy¬duğundan, Allah'ın hükmünü tatbik etmeyen hakim.
4 ) Allah'ın şeriatıyla hükmetmeyen hakim iki kısımdır:
a) Allah'ın şeriatı olmayan hükümleri İs¬lâm şeri-atıdır diye iddia eden hakim.
b) Tatbik ettiği hükümlerin İslâm olmadı¬ğını, beşeri ve nefsi olduğunu itiraf eden ha¬kim.
Alimlere göre bu sınıflardaki hakimlerin İslam’a göre hükümleri şöyledir:
1 - Birinci gruptaki hüküm sahibinin müslüman olduğu üzerinde hiç bir ihtilaf yok¬tur, olamaz da.
2 - İkinci gruptaki hüküm sahibi de ittifakla müslümandır. Hatalı içtihat yaptığı için bir ecir alır. Yalnız burada şu şartlar söz konusu¬dur: İçtihadı fer'i meselelerde olacak, usulde değil ve herkesin bilmesi gereken dini mesele¬lerde de olmayacağı gibi bu konuda yeterli araştırma yapmış ve iyi düşünmüş olması esastır.
3 - Üçüncü gruba dahil olan hüküm sahiple¬rine gelince selefi salibinin (sahabeler (ra) bun¬lara dair bir çok sözü vardır. Buna göre bu gruptaki hakimler kâfirdir. Ama bu küfür onları İslâm milletinden çıkarmaz. (Ehli sün¬nete göre) bu gruptaki hakim asidir, haramkârdır.

Alimlerin buna dair görüşleri:

Tavus ve diğerleri: "Bu, islâm milletinden çıkartan küfür değil, ancak bu küfür başka bir küfür-dür."
İbni Cerir: "Alim Ata diyor ki: Bu küfür başka küfür, bu zulüm başka zulüm, bu fısk başka fisktır" diyor.
İbni Abbas: "Kim Allah'ın indirdikleriyle hük-metmezse kâfirlerin ta kendileridir" bu dü¬şündü-ğünüz gibi insanı İslâm milletinden çı¬kartan küfür değildir." ( [178])
Kurtubi: "Heva ve hevesine uyup, isyan ede¬rek Allah'ın hükmü dışında bir hüküm verirse bu bir haramdır. Ehli sünnet itikadına göre mağ¬firet umulur." ( [179])
Şeyh Sankitiy: "Haram ve kötü bir şey iste¬diğinin inancını taşıyarak Allah'ın hükmü dı¬şında bir hüküm verirse, bunun küfrü, zul¬mü, fıskı onu İslâm milletinden çıkarmaz."( [180])
İbnu Ebu-el İz: "Bir meselede inanır, buna rağmen olaya başka bir hükümle hükmederse asi olur, buna mecazi küfür veya küçük küfür denir. Yalnız bu noktada kişi haramından do¬layı Allah katında azabı hak ettiğine inana¬cak."( [181])
İbnül Kayyım: Eğer bir meselede Allah'ın hükmünün uygulanması gerektiğine inanır ve buna rağmen başka bir hüküm verirse bu küçük kü-fürdür." ( [182])
Selefin (sahabelerin) (r.a) sözlerini iyi incele¬yen bir araştırmacı, Selefin yalnız tek bir mese¬lede Allah'ın hükmünü tatbik etmeyen kişiyi sözlerine muhatap kıldıklarını görür. Bu mese¬lede Allah'ın hükmünü değiştirmek değil uy¬gulamamak söz konu-su. Selefin tüm sözleri de, bu durumdaki bir hakimin İslâm milletinden çıkmayacağı noktasındadır. Yalnız dikkat et¬mek gereken husus şudur ki; burada hakim Al¬lah'ın hükmünü değiştirmiyor, sadece olaya tatbik etmiyor. (Yoksa heva ve hevesinden kay¬naklanan beşeri bir takım kanunları hayat niz¬amı olarak toplum hayatına tatbik eden bir ha¬kime şimdiye kadar İslâm tarihinde rastlan¬mamıştır.)
Örneğin; bir hırsızlık hadisesini düşünelim. Bura-da hakim Allah'ın hükmünü değiştirip "Hırsızlığın cezası şu değil bu" demiyor, suç¬luyu kayırarak onun hırsızlık değil hile yap¬tığını karara bağlıyor. Oysaki, hakim suçlunun hırsızlık yaptığının farkındadır. Ve gereken şer'i cezayı vermesi gerekmektedir. Hakim yeni bir ölçü getirmiyor. Buna rağmen İslâm mille-tinden çıkması için bazı şartlar gerekir.
Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi diyor ki: "Sahabe (Allah kendilerinden razı olsun) devrinden şu kötü günlerimize kadar, İslâmi hükümetler halka hükmediyorlardı. Onlar da Allah'ın hükümlerine bağlı idiler. Bu çerçe¬vede hükümetlerden biri İslâm şeriatına aykırı bir davranışta bulunursa, bu söz konusu hü¬kümet için hata işleyen müslüman bir fert gibi Allah'tan korkarak ve halktan çekinerek, uta-narak vuku bulurdu. Ama İslâm’ın kontrolünden çıkmayı ilân etme, dini devlet işle¬rinden soyutlama (tecrit etme) İslâmi siyaset¬ten, idareden koparıp atma, yeni bir sosyal düzen arama, ecnebileri taklit etme fikri, ne kadar fasık olursa olsun hareketlerinde ne ka¬dar haram işlerse işlesin hiç bir müslüman hükümetin kafasına takacağı, düşüneceği bir şey değildi." ( [183])

Üçüncü gruba dahil olan hakimlerin müslü¬man sayılabilmesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan biri eksik olursa mürtet olur. .
1 - Allah'ın hükmünü uygulamamak muay¬yen tek bir meselede ise ve bu meselede verilen İslâm dışı hüküm hayatın pratiğine bir değer yargısı olarak yerleştirilmemişse.
2 - O meselede asıl verilmesi gereken hük¬mün Allah'ın hükmü olduğuna dair iman tam ise.
3 - Yaptığının haram ve kötü olduğuna inanı-yorsa.
4 - Hüküm verme veya Allah'ın hükmünü uygu-lama hususunda serbest olduğuna itikat etmiyorsa.
5 - Allah'ın hükmünü küçümsemiyorsa.
Hakimlerin dördüncü kısmı: Allah'ın şeria¬tını bir yana bırakıp, beşeri kanunlarla hükme¬denler. Bunlar iki kısımdır.
l) Allah'ın şeriatı olmayan hükümleri Al¬lah'ın şeriatıdır diye iddia edenler, Allah'ın şe¬riatını değiştirdiği için kâfirdir.
Kurtubi diyor ki: "Kendi getirdiği hüküm¬leri Allah'ın hükümleridir diyen kimse Allahıın hük-münü
değiştirdiğinden küfre girer." ( [184])
2 ) Bir araya getirip uygulamaya koydukları Allah'ın şeriatına muhalif kanunların kendi heva ve heveslerinden veya insanların heva ve heveslerinden kaynaklandığını ve toplumları için bunu uygun gör-düklerini itiraf eden ha¬kimler. Bunlar şüphesiz kâfirdir. Asıl günü¬müzde söz konusu olan bu güçler tüm islâm alimlerinin ittifakıyla İslâm milletinden değil¬dir.
Çünkü birinci olarak: Kitap ve sünnetin dışında bir hüküm istediği veya bunların dı¬şında bir şeye muhakeme olmak istediği için seksiz şüphesiz kâfirdir.
İkinci olarak: Allah'ın indirdiği ile hük¬metmenin gerekliliğine inanıyor. Bununla Al¬lah'ın indir-diklerini inkâr arasında fark var, ama ikisi de küfür-dür. Biri Allah'ın hükmünü kabul etmekle beraber, onunla hükmetmenin gerekliliğine inanmıyor, başka kanunlarla da hükmetmenin caiz olduğuna inanıyor.
Örneğin cahiliyle hükmünün de insanlara uygu-lanmasının Allah'ın hükmünü uygula¬mak gibi caiz olabileceğine inanıyor. Bu kâ¬firdir. Bu kişinin yü-rürlüğe koyduğu kanunlar Allah'ın hükmüne uygun olsa bile, böyle düşündüğü için, kâfirdir. İnkâra gelince bu bizzat küfürdür. İnkarcı Allah'ın hük-müyle hükmetse bile kâfirdir.
İbni Kayyım diyor ki: "Bazıları ayeti, Al¬lah'ın indirdiklerini inkârlarından ötürü uy¬gulamayanlara te'vil ediyorlar, İkrime gibi. Za¬ten inkârın kendisi küfürdür, Allah'ın indirdikleriyle hükmetse de." ( [185])
Üçüncüsü: Allah'ın kanunundan başka bir kanun koymuş ve bununla amel etmeyi meşru saymıştır. Kitap ve sünnet dışında bir şeye mu¬hakeme olanlara ilişkin alimlerin görüşlerini zikrettik. Şimdi ise Allah'ın hükümlerini uy¬gulamadan kaldırmanın ge-rekliliğine inanan veya toplumuna nefsinden kay-naklanan düs¬turlar vazeden veya başkalarının vazet-tikleri hükümleri caiz görenlere ilişkin, alim-lerin naslara dayalı görüşlerini sunuyoruz.
İbni Kayyım: "Allah'ın hükmü olduğunu bil-mekle beraber, eğer, bununla hükmetme¬nin gerek-mediğine veya bununla hükmedip hükmetmemede serbest olduğuna inanıyorsa bu büyük küfürdür." ( [186])
Tahavi Akidesi Şerhinde İbn Ebul İz diyor ki: "Burada hatırlatılması gereken bir durum yar. Allah'ın indirdikleri ile hükmetmemek İslâm mille-tinden çıkartıcı bir küfürdür. Tabii bu hakimin haliyle ilgili. Eğer, Allah'ın hük¬münü bilmekle bera-ber, bununla hükmetme¬nin gerekmediğine veya bu-nunla hükmedip hükmetmemede serbest olduğuna inanıyorsa ya da küçümsüyorsa yaptığı büyük bir küfür¬dür." ( [187])
Ahkâmül Kur'an'da İsmail Kadı şöyle di-yor:"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfir-lerin ta kendileridir" ayetinin zahiri, yahudilerin yaptıklarını yapan ve Allah'ın hük¬müne muhalif bir hüküm çıkarıp, onu din (ka¬nun) edinenin, yahudiler için geçerli hükme tabi olduğunu gösteriyor. Hakim veya başkan olsun farketmez." ( [188])

İbni Kesir: "Onlar cahili yenin hükmü¬nü mü istiyorlar? İnanan bir kavim için
Allah'ın hükmünden daha güzeli hangisi¬dir?" ayetinin tefsirinde diyor ki:
"Allah-u Teâlâ, her hayrı kapsayıcı, her şer¬ri yasaklayıcı hükmünden yüz çevirip bunun dışında cahiliyyede olduğu gibi, kişilerin görüş¬lerine dayanan hevalarını ve delalet ve sapıklığı ifade eden değer yargılarına ya da taraftarların siyasi hayatında olduğu gibi çeşitli din karışımı ve beşeri görüşlerden meydana gelen Cengiz Han'ın vazettiği "Ye'sak" gibi İslâm dışı hü¬kümlere yönelenin imanını kabul etmiyor. Böyle davranan kâfirdir. Onunla, büyük küçük her meselede Allah'ın hükmüne dönünceye kadar savaşmak lâzımdır."( [189])

Yazar: Abdülhak el-Heytemi Çeviren: Halil Müftü oğlu


( Müslümanların uyanmalarına vesile olması temennisiyle )

M.Harun ebu Ensar el-Ayıntabi

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen